Buyrun, ben

Buyrun, ben

13 Nisan 2016

Dukan diyeti ve kilo verme meselesi hakkında benim söyleyeceklerim

Aslında bu yazıyı yazıyı çok önceden planlamıştım. Ama araya ağır bir hastalık girince (ve işin gerçeği tüm diyetlerle veremediğim tüm kiloları bir hafta içinde hastalık nedeniyle “kaybedince”) şimdiye kaldı. Hastalıkla kilo kaybetmekle ilgili bir notum da var, insan kiloyu istemeden kaybedince (örneğin gebelik, hastalık, iştahsızlık gibi durumlarda) bir kendine acıma moduna giriyor ve kaybettiği kilolara acıyor. Bu nedenle de her ne kadar kilo vermek de istese, vücudu farkında olmadan geri almaya çabalıyor.
Ben son üç kilosuna kafasını takmış, aslında diğer insanlara göre fazla kilosu olmayan “iyisin sen yeaa” lafından bıkmış, tek takıntısı boyunun kilodan az olması olan, beden imaj algı bozukluğu olduğunu düşünen bir insan evladıy(d)ım. Zaten son derece sağlıklı ve “az” beslenirim. Obur bir kişi olduğum için frenden ayağımı pek çekmemeye çalışırım. Bu nedenle de diyet benim için pek az bir beslenme olmuyor.
Amerikan ordusunun şişman askerleri zayıflatmak için yaptığı “ordu diyeti”ni bile denemiştim deyim anlayın.. Artık bu kilo işine bir son vermek gerektiğine karar verince, son kozum olan Dukan diyetini bir kere daha yapmaya karar verdim. Envai çeşit diyet denediğim ve hiçbiriyle mutlu bir sonuç alamadığım için, bu kez “ne olursa olsun” vazgeçmeyecektim. Zor olacağını kestiriyordum. Daha önce yapmış ve bir hayli kilo vermiş olduğum bir diyet olmasına rağmen bu kez zor vereceğimi biliyordum. Hem vermem gereken kilo çok az olduğundan, hem de vücut artık diyetlere karşı direnç geliştirdiğinden ve kıtlık bilincine girdiğinden.
Neyse efendim, ben Dukan'ın kitabını bir kere daha baştan okudum -aç parantez, kitabı okudum diyorum bakın, internetten araştırdım okudum demiyorum- ve doktor beyin önerdiği şekilde başladım diyetime. İlk atak devresinde bile öngörüldüğü kadar kilo veremedim. Ama pes etmedim! Dile kolay, tam 2 ay ısrarla ve azimle -tek bir kaçak bile yapmadan- ısrarla devam ettim. Dukan kaçakları balona batırılmış iğne olarak tanımlar. Ben de hiç kaçak yapmadım! Azar azar, gram gram verdim kiloları. Çevremin itirazlarına, anlamamalarına, “zaten fazla kilon yok ki”lerine tıkadım kulağımı. İki ayda iki kilo verdim, tartıda 57'yi gördüm (boyum 157) ve son derece mutlu bir şekilde artık koruma dönemine geçmeye hazırlanmaya başladım. Dukan'ın benim için önerdiği en az kilo 55,9 idi ama ben 57'ye de razıydım sanırım. Biraz da spor yapıp incelirim diyordum...
Ki, burada yeni bir paragraf açıp tifo oldum ve 55 kiloya düştüm, bu ayrı bir yazının konusu.
Bu noktada vücudum bir kopma yaşayıp kendine acımaya başladı, verdiği değil kaybettiği kiloları geri istedi. Ama ben de inadım inat totom iki kanat bir kişi olduğumdan, ben de direniyorum. İki kilonun ne önemi var, bir günde veririm ben onu diyenler, bu yazının hedef kitlesi siz değilsiniz ve bu yazının paragraf aralarındaki psikolojiyi anlamanızı beklemiyorum.
Arkadaşım Pınar, bir regresyon terapisti. Şu anda Budapeşte'de bilinçaltımızla yediklerimiz arasındaki ilişkiyi anlıyor, bize öğretebilmek için öğreniyor. Demiş ki eğitim esnasında tuttuğu notlara bakarak:
'Kendimi koşulsuz seviyorum! Pazarlık edilemem! Paket halinde varım (ben ve kilolarım!!) Kilo vermenin birinci kuralı, her şeyden önce kendini olduğun gibi sevmekten geçiyor! Mevcut yağlı göbişimizi ve popomuzu sevmeden, yağlarımız ve fazlalıklarımızla barış halinde olmadan bu yağlar yakamızı bırakmıyor. Kilo da beynimizin, tüm hastalıklarda olduğu gibi, 'bizi hayatta tutabilme' programı! İstediğimiz kiloda değil, koşullar içinde ihtiyacımız olan kiloda oluyoruz her zaman!!! Kilonun sebepleri inanılmaz kapsamlı, bugün sadece 35 farklı sebebi / elementi anlatıldı. İşin aslı atalara kadar uzuyor!! Her bulduğumuz bağlantıda kilo veriyoruz!!! Bugüne kadar !Zayıflamak istiyorum' diyenler, derhal 'zayıflamak' kelimesini sözlüğünüzden çıkartın. Kilo sizi daha da güçlendirsin diye var, dolayısıyla zayıflamak kelimesini beyin katiyen kabul etmiyor. Zayıflamak istiyorum veya zayıfım diye siz telkin veya afirmasyonlar söylerken, o size inat, daha da fazla yağ topluyor....”

Pınar her zamanki gibi yeni bir ışık açtı önümde.. Yazıma başladığımda yukarıda anlatmaya çalıştığımı doğru kelimelerle ne güzel anlatmış. Her zamanki gibi çok etkilendim. Ama sanırım bu sefer anladım. Zaten hissetmiştim ben, hastalık sonrası çok zayıfladım diye her düşündüğümde hissettiğim bilinç dışı kendime acıma duygusu taa yukarılara kadar geliyor, bana kendini farkettiriyordu.
Bu yeni bilgilerin ışığında, bu konuya daha farklı bakıyorum şimdi. “İstediğim kilodayım” ve “bir bütün olarak çok güzelim”. Henüz nekahat dönemim tam bitmedi, vitamin vs alıyorum, yavaştan spora başlıyorum. Sağlıklı otlarla etlerle beslenip haftada bir iki kez pasta börek çörek yiyerek dengede durmaya çalışıyorum.
Kendime sevgiler sunuyorum.

Not: Canım Pınar Gogulan'a bu adresten ulaşabilirsiniz, sizin de ışığınız olur, size de bir yol bulur :)

Hiç yorum yok: