Buyrun, ben

Buyrun, ben

26 Nisan 2012

Nokta nokta şeyler.

Hayat ne hızlı akıp gidiyor. Peşinden kovalamayı bırakmalı mıyım pes etmemeli mi?
Neler oldu görüşmeyeli?
Bende şunlar oldu:

  • İzmir'e gittim. Hülya'yı tanıdım, gözümle gördüm, elimle dokundum, sevdim. Seveceğimden emindim. Hangi insan evladı, dünya yüzeyindeki biricik oğluna bulduğu biricik isimler aynı olan birini zaten sevmez ki? Keşke daha yakında olsaydık dedim içimden. Ama o gün pek üzgün olduğumdan, Hülya da bundan nasibini aldı ve iki saat boyunca sağlık sisteminden, hastaların rezilliklerinden ve doktor bıçaklamalarından falan nasibini aldı malesef.
  • Bodrum'a uğradım. Dilara'nın çağırmasıyla (hayat Bodrum'da bizi çağırıyor).. Sonra, ama hakkaten sonra, bu sayfanın sağ köşesine yazdığım hayallerimin Bodrum'a yerleşmekle ilgili kısmını okuyunca utandım. Evet benim hayalim buydu, unutmuş muydum? Dilara'ların ne yana dönsen bahçe - evini, Can'ını, Yahşi plajını, Kuzen Duru'nun gerçekten tek önemli sıkıntısının siyah civcivin ölmek üzere oluşunu falan gözümle gördüm (Durucum parası neyse veriririz bi civciv daha alırsın bak dr öldü Antep'te deyince,   ben olmuşum evet, taşınmalıyım artık Bodrum'a dedim hakkaten).
  • Adana'ya gittim. Eski sokaklarımda sevgilimle elele yürüyüş yaparken, uzuunn uzun gecelerde... Dedim ki, hadi toparlanalım artık. Bodrum olmazsa Adana. Toprağım çağırıyor bizi, bahçeli evler, sokaklar, gece başlayan hayat. Adana. Evet olur, mis gibi olur hem de.
  • Belim ve elim çok ağrıyor. İkisi de on gündür. Artık doktora gidicem. Yok mu bu tendonların kasların bir güçlendiricisi? Spor da yapıyorum olmuyoor...
  • Bebeklerimi nasıl özlemişim, onların kaprisleri bile candır.
  • Son not: Bizim için yukarıda en iyi senaryo yazılıyor, biz de onu oynayacağız. Strese gerek yok, sabır gerek sadece. Bekle ve gör. Bodrum mu olur, Adana mı. Okul anaokulu bahçe ev araba. Herşey yoluna girer.

18 Nisan 2012

Bugün bu sayfada yas var.

85 yaşındaki akciğer kanserli hastasını kaybettikten (ve olasılıkla arkasından ağladıktan) sonra, onun 17 yaşındaki torunu tarafından sırtından bıçaklanarak öldürülen meslektaşımın yası.
Nokta.

16 Nisan 2012

Yoğun bakımın kapısındaki koltuk

Bordoydu. Kocamandı. Ayak uzatma yeri vardı, arkaya yaslanınca kocaman rahat bir baba koltuğu gibi oluyordu.. Gerçi çoğunun ayak uzatma yeri kırılmıştı, ama olsun. Gene de yumuşacıktı. İçine gömülüyordun, uzun oturunca.
Gerçi kokuyorlardı hepsi. Üzerlerine ter, kan, uyku, gözyaşı kokuları sinmişti. Ama temiz pikelerine dolanırsan pek ala sabaha kadar mışıl mışıl uyuyabiliyordun.
Mesela, Aliksanla ben, sabaha kadar uyurduk aralıksız üzerlerinde, yeter ki yakın olalım yoğun bakıma. Bizim enerjimiz ulaşsın içeriye de, eksilmeden..
Aslında Aliksan büyük bordo koltuklarda değil, yanyana duran küçük yeşil koltuklarda uyumayı tercih ederdi. Bordo koltuklarda nasıl olup da uyuyabildiğime şaşardı. Oysa çok rahatlardı bence.
Tam 40 gün kahrımı çekmediler mi ne de olsa?
Ama bir gece, tek başımayken, Aliksan da yokken, Bilal de yokken, onyedinci gece miydi desem, yirminci gece miydi, bastı beni o bordo koltuklar.
Belki de motor kazası yapıp ölmek üzere olan çocuğun yakınlarıydı basan. Ya da asansör boşluğuna düşüp beyin ölümü olan gencin yakınları mıydı.. tam hatırlamıyorum. Onların sürekli çalan telefonu ve her telefona, "çok ağır durumu, umut yok" demeleri, beynimin kıvrımları arasında bazı nöronları ateşleyip durmuştu. Yahu, biz hiç umut yok demiş miydik? Bu ne demekti "umut yok"? Umut Allah'tan değil mi, sınırsız değil mi?
Ama gece ilerledikçe ve ben yoğun bakımın önündeki bekleme odasındaki bordo koltukta uyumaya çalışırken, onlar sürekli umut yok dedikçe, ben de umudumu kaçırdım elimden... Bastı geldi içime korku. Gece sabaha dönmeye yüz tuttu ama benim yüzüm gittikçe karardı. Umut olmaz mı, ya yoksa hakkaten, ya bişey olursa, ya... Ya kardeşim kurtulamazsa.. Ya hakkaten umut yoksa...
Öbür yarımı aradım, bacımı, beşyüz metre uzağımda olması yetmedi, gel dedim, yakınımda ol. Umut var de bana, elimden tut, ya umut yoksa dedim. Hastane bahçesi hatırlar mı acaba, ama her söz evrene yazılmıyor muydu, durmuyor muydu bir yerlerde, o zaman bahçede bağıra bağıra ağlayışım da duruyordur gökyüzünde bir yerde, ya umut yoksa diye....
Sonra geri geldi. Çok şükür umudum geri geldi.
Kardeşim de geldi.
Çok şükür.

10 Nisan 2012

Gaziantep Botanik Bahçesi

Son günlerde kafam oldukça karışık. İş yoğunluğu oldukça arttı, hastanede kafalar karışık, geçici görev, kadrolar, idareciler habire değişiyor, yeni yasa, sağlıkta dönüşüm projesi.. Ne olacağımız belli değil. Ne yapacağımız da.. Benim mecburi hizmetim bitti, nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyorum. Özel bir hastaneye geçip biraz daha para mı kazanmalıyım artık, çok yoğun çalışmaktan mı korkuyorum (e zaten yoğun çalışıyorum), korkuyorum galiba, evet tam tanımı bu. Taviz vermek zorunda olmaktan, istediklerimi tam anlamıyla yapamamaktan, başıma birşey gelmesinden, yoğunluktan sıkılmaktan, bunalmaktan ve daha ötede gidecek bir yer bulamamaktan. Daha içimde net olmayan şeyler var. Bi süre daha böyle devam etmek istediğim net ama, sağa sola savrulmadan. Bİr süre daha hastanemde kalmak istiyorum.
Sonra da evet iyi para kazanmak istiyorum.
Bu arada hayat bize ne tuhaf sürprizler hazırlıyor. Tesadüfler var mı? Dün gece 21.50 gibi abidik bir saatte tuhaf bir Türk filmi için sinemaya gidip, yaklaşık bir yıldır benimle konuşmamayı seçen, ama konuşmama nedenini bir türlü içime sindiremediğim -bir ara çok yakın görüştüğüm - bir arkadaşımla kocasının yan koltuğundaki bileti satın almamız (hatta bizden başka kimse yoktu tüm salonda diyebilirim), sonra bir saat kadar aynı masada oturup dondurma yeyip eski günlerden konuşmamız, sonra yanyana parkettiğimiz (kocaa AVM otoparkında!!) arabalarımıza binip evlerimize dağılmamız hayatın bana mı ona mı sürpriziydi? Tesadüfler var mı? Yoksa küçük şeylere büyük anlamlar yüklememeli mi?
Bu da kafa karışıklığıma ek oldu, onun özel hastanede çalışmakla ilgili anlattıkları.

Neyse, eninde sonunda bizim için de en iyisi olacak biliyorum. Su akacak yolunu bulacak. Hayırlısıyla, en iyisi.

Şimdi bu karışıklıktan uzağa götürüyorum sizi: Gaziantep Botanik Bahçesi. Buyrun.