Buyrun, ben

Buyrun, ben

31 Mart 2009

Dört kadın

Biri şahane fotoğraf çeker... Şahane blog yazar, çok okunur. Şahane ekmek yaparmış ama biz yiyemedik henüz...
Biri şahane bina yapar, şahane toparlar.. Kendisi farkında olmayabilir ama kısa ve öz konuşmalarıyla beni de toplarlar.
Biri şahane yazar(dı), neden yazmayı bıraktığını kendi bile bilmez. Şahane güler, şahane güzeldir ama sanki farkında değilmiş gibidir.
Biri durmadan çocuk yapar. Boş vakit buldukça ameliyat yapar.
Ortak noktaları var mı bebeklerinden başka? Bunu zaman daha iyi gösterecek.
Ama bence bu dört kadının birleşiminden şahane bir akşam yemeği partisi çıktı.. Bana daha iyi gelen acaba yemek miydi, gece ve Taksim miydi, Tünel miydi, İstiklal'de yıllar sonra gece yürüyüş müydü, önyargısız ve çıkarsız arkadaşlar mıydı, çözemiyorum.
Bildiğim, bunun tekrarını istediğim.
Teşekkür ederim arkadaşlar.

26 Mart 2009

Minik kalbim


Sensiz hayatımız eksik değildi belki ama seninle kesinlikle daha fazla....
Seni o kadar çok seviyoruz ki, anlatamıyorum...
İyi ki doğdun bebeğim, iyi ki varsın...

23 Mart 2009

Her yeni gün yeni bir umut…


Günaydın güneş.. Günaydın yeni gün..
Hadi kızım sen de uyan, işe gitmeden bir koklayayım uyku kokan saçlarını, bebek kokan boynunu, su kokan tenini..
Günaydın kızımın kedileri, günaydın kızımın çimenleri,
günaydın yeni gün…
Mut, sen de buralardasın duyuyorum, sabah sabah gözümü dolduruyorsun..
Yeni gün, iyi geldin bana..
Sevgilim, sen de…
Bebeğim, kızım, yavrum, sen de…
Çiçeklerim, siz de...

21 Mart 2009

Bir önceki postla ilgili düzeltme

Yanlış anlaşılmış.
Ben mutsuzum demedim.
Elimdekilerden şikayetçiyim de demedim.
Hayatımla ilgili sorunlarım var da demedim.
Ailemden işimden şikayetçiyim de demedim.

Sadece olumlu düşünme yeteneğimi kaybettim dedim.
Hani herşeye iyi yanından bakma, olumlu yanlarını görme, zorlukların üstesinden kolayca gelebileceğime inanma yeteneğimi.
Gülümseyebilme yeteneğimi kaybettim.

Mutsuz değilim.
Çok şükür.
Herşeyin en iyisine sahibim çok şükür ve herşeyim de var.
Sadece artık gülümseyemiyorum.
Neşeli neşeli cıvıldayamıyorum.
Bardağın dolu tarafını göremiyorum.

Bunun için taktiklerim vardı benim. Yıllarca iyi idare etmiştim.
Nereye gittiler bunu merak ediyorum.

19 Mart 2009

OLUMLU DÜŞÜNME YETENEĞİ

Mİ KAYBETTİM.
GÖRENLERİN DUYANLARIN BANA MAİL ATMASINI
NASIL GERİ EDİNEBİLECEĞİM HAKKINDA FİKRİ OLANLARIN
BURAYA.. HAYAL ALANIMA..
YORUM BIRAKMASINI (Kİ BAŞKALARI DA FAYDALANSIN)
RİCA EDERİM.
BUNU DA ÖZELLİKLE ARKADAŞLARIMDAN EDERİM.
YOKSA BOĞULUCAM.

15 Mart 2009

14 Mart Tıp Bayramı

Bugün bir gazetedeki bir ilaç firmasının reklamı bana şunları düşündürdü:
Gerçekten de ne hayallerim vardı bu mesleği seçerken... İlk defa "doktor olucam ben" diyeli tam 29 yıl omuş.... Şaka gibi.....
29 yıl önce şu günkü şu anki şartları bilseydim iki kere de değil belki 10 kere düşünürdüm...
Labil bir ortamda, belirsiz kararlarla, gelecek kaygısı altında nefes alamayarak kime nasıl faydalı olacağım ben?
Dört yıl sanarak başladığım ihtisas beş yıl oldu, ben beş yılımı doldurduktan sonra, şaka gibi ama - tekrar 4 yıla indi.... Avrupa Birliği uyum yasaları gereği 5 yıl oldu, doğuya daha çok ve çabuk doktor gönderebilmek için tekrar 4 yıl.
Mecburi hizmet mantığına -baştan beri var olması şartıyla- saygı duyabilirim, ama bir sınava girip, yıllarca ders çalışıp kazandıktan ve belirli olduğunu sandığın bir gelecek planı çizdikten sonra, koca koca insanlara "hadi ben mecburi hizmet yasası çıkardım, benim seçtiğim bir yere gidip benim belirlediğim bir süre gideceksiniz, hem de eşinizi göndermeyeceğim, sizi de onun yanında bırakmayacağım, ayrılın ayrı ayrı yerlerde en az bir buçuk yıl yaşayın, sonra da yıllarca emek verdiğiniz devlet görevinden istifa edin, ya da kurulu düzeninizi gidip doğuda kurun kardeşim" derseniz buna saygı duyamam..... Başlarken bundan haberi olsaydı bunu seçmeyecek olan bisürü insan tanıyorum (mesela ben)... ya da hazırlıklı olarak başlardı insanlar... falan falan...
Bakın son örneğim Ebru'ya... Minik kelebeği ile Uşak'ta eşinin ihtisası bitirip yanlarına gelmesini beklerken eşinin Adıyaman'a gideceğini öğrenince, en az bir yıl ayrı kalmaları gerekeceğini duyunca neler hissetti acaba?
Evrim, bebeği ile Şırnak'a gidecek, eşi gidemiyor (kolay mı herkesin işini günücü bırakıp yeni düzen kurması, başka bir memlekette?) neler yapacak tek başına Şırnak'ta?

Neyse, benim çok çenem açılır bu konu açılınca... Ben haksızlıklara tahammül edemeyen bir oğlak burcu bireyiyim. İstemezdim ama öyleyim... Sakince karşılayabilmek isterdim. Yapamıyorum. Üzülüyorum.. Rüyalarımda, kurada nereyi çekeceğimi görüyorum (Not: Dün gece Kırşehir'i çektiğimi gördüm).
Tekrar söylüyorum: 29 yıl önce şu günkü şu anki şartları bilseydim iki kere de değil belki 10 kere düşünürdüm...
Sonuç: Yine de doktor olurdum. Acil bir ameliyata girip bir anneyi ve bir bebeği hayata döndürünceki hislerimi anlatamayacağım için şu anda, bunun da nedenini yeterince anlatamayabilirim.
Evet ben yine de doktor olurdum.
Seviyorum ben mesleğimi.
Olsun.
Tıbbiyeliler bayramım kutlu olsun.

EDIT:
Kendi aranızdaki tartışmalarla, tuhaf yorumlarınızla, hakkınız olmadan bu alanı işgal ederek kafamı karıştırmayın. Beni okuyanların kafasını da... İçimi dökmek için, bazen de konuşma, anlatma güdümü tatmin etmek için yazdıklarımı başka başka yerlere çekmeyin. Beni blog yazmaktan soğutmayın. Yoruma kapalı, hatta şifreli alanlarda, hissettiklerimi sadece sınırlı - güvenilir- kişilerle paylaşmak zorunda bırakmayın.
Burası benim hayal alanım. Yazdıklarıma karışmayın. Zaten şu boktan dünyada yaşamak için savaşıp duruyoruz, bir de size derdimi anlatmak için ayrıca çaba harcamak zorunda bırakıp beni sinirlendirmeyin.

12 Mart 2009

Şimdi okullu olduk.....

İnsanın bebeğinin okula başlaması ne enteresan birşeymiş.. Ne heyecan verici.. Onun bir toplumda, yanında biz olmadan bir birey olarak kendini ifade etmesi, edebilmesi... Başka birilerine tuvaletini söylemesi, başka birilerinin yardımıyla yemeğini yemesi.. Sevdiği oyunları başkalarıyla oynaması..
Ve yanında olamamak, bu anları görememek, yaşayamamak. Sadece saate bakarak, şimdi ordadır, şimdi oynuyordur, meyvesini yiyordur, çok uykusu gelmiştir, şimdi eve gidiyordur diye hayal kurmak.
Bu arada o "terrible 2" ben ise "terrible 34" olduğumuz için sonrasında bu konuda tek kelime konuşamamak...
Ama anladım ki insan bebeğininin her anında yanında olmak, her anını bilmek, görmek istiyormuş.. Merak ediyormuş.
Annelik ne tuhaf birşeymiş. İşten eve gelince kızım benimle ilgilienmeyip televizyon seyretmek isteyince ya da anneanne diye ağlayınca içimin nasıl parçalandğını, nasıl hissettiğimi bilebilse keşke....
Neyse.. Anaokulu maceramız böylece başladı işte; ben yokken :( Kademeli olarak artarak tam gün ve tam haftaya dönüşmesini planlıyoruz, hayırlısı bakalım.
Sonuç olarak, tam fikrim yok malesef ama (öğretmeniyle henüz konuşamadım), iyi oynamış, ağlamamış, bizi istememiş, yemeğini (ara öğününü) güzel yemiş, çişini söylemiş hatta altını da açmışlar -biz bağlamıştık ne olur ne olmaz diye- hiçbir sorun yaratmamış.. Öğlen olunca zaten uykusu geldiğinden ayrılırken de ağlamamış. İyi gitmiş kısacası.
Not: Resim temsili, Damla hanımın dün çekilen resmi olmadığı için bunu koydum...

9 Mart 2009

Benden selam olsun Bolu Beyi'ne...





Damla hanım çoook eğlendi (gerçi kardan adam yapmak nasip olmadı ama.. O kadar da şarkısını öğrenmiştik :))



Bizim gözümüzden Damla hanım..

Damla hanımın gözünden annesi...
..ve babası....
Aycuş, fotoğrafçılıkta sana rakip geliyor.. Artık yeğen-teyze takılırsınız hehe

Üç küçük cüce, Yedi Cüceler gelmiş mi evdeler mi diye bakıyorlar :)
Valhasıl kelam, biz karı çoook sevdik.. Ama kesmedi.. Haftaya Kartepe?

4 Mart 2009

Şık şıkı şık şııık şıkı şık Aklım çok karışıııııkkkkk

Bu postu ancak bu başlık anlatabilirdi sanırım...
Ben oğlak burcuyum ve akıl karışıklığı da dahil hiçbir tür karışıklığı sevmem (ve fakat çoğunlukla da düzeltemem); mesela şu anda arabam, küçük tuvalet, küçük balkon, ön bahçe, kızımın odası ve küçük çalışma odası - müstakbel bebek odası- ileri derece dağınık, ama ben anca düşünüyor ve hiçbirşey üretemiyorum!!
Örneğin kızımın odasındaki eşyaların bazılarını yok edip orayı genişletme fikrim var dört aydır ama ilerleme yok. Bütün gün düşünüp duruyorum ne yapsam diye ama faaliyet yok.
Dün kitaplığı çıkarttık oradan, ama B planı tutmadı, daha fazla dağıldı içerisi.
Bir de bebişin odası var.. Yahu birileri bana hatırlatsın, bebek odası, hastane valizi falan kaç haftada hazırlanıyodu, biz daha en az 1,5 - 2 ay rahatız di mi, hastaneye bile karar vermedik, ay aman 3 ay kaldı hayırlısıyla, yoksa geç mi kalıyoruz, hastanemize bi gidip görüşsek mi ki, bak kafam gene karıştı.. Bebişe yatak bile almadım daha..
Aslında bu da ayrı bir konu... Daha alıp almayacağıma karar vermemişken, geçen hafta Ikea'da karşılaştığım sevgili arkadaşım Elif sayesinde almamaya, odasına park yatak koyup ilk 6 ay onda yatırmaya karar verdim. En azından bir tane bile olsa verilmiş bir kararım var hehe. Şimdi hangi park yatağı nerden alıcağıma karar vermeliyim. Geçen sefer halamız sponsordu ama şimdi o hamile ve bebek arabası, park yatak, araba koltuğu gibi temel ihtiyaçları en baştan almak durumunda kalıcaz. Bu da beni korkutuyor ne yalan söyliyim (minimum masraf maksimum mutluluk- önümüzde daha 6 ay doğum izni ve müstakbel ekonomik sıkıntılar var malum!!).
Yani kısacası kafamın karışıklığı geçici mi kalıcı mı bilmiyorum.....
Galiba geçmez geçmez.
Evet eminim benim burcum değişmedikçe geçmiycek.
Sonuç: Kızımın odasında şu an bir kaos hakim. Bu haftasonu da evde olmayacağımız için kaos durumu en az iki hafta devam edecek.
İki hafta bana kimse yaklaşmasın.
Sonra bir çözüm bulucam inşallah.

3 Mart 2009

Anaokulu seçimi

Damla hanımı haftada iki ya da üç gün anaokuluna vermeye karar verdik (çocuk yuvanın önünden geçerken bile "çocuklarla oynamak istiyorum" diyor da...)
Ama asıl zor olan hangisine vereceğimize karar vermekmiş meğer... Eğitim tekniğini vs tartışmıyorum çünkü benimki oyun grubu arayışı. Bebeğim için içgüdülerimle en uygununu seçmeye çalışacağım. Çok para veremem ve özel bir Montessori okuluna vermeyi çok istesem de malesef :( evimizin yakınlarında yok, hem de bize göre biraz pahalı..
Eve yakın olan hemen hemen tüm yuvaları ana kraliçe ile birlikte gezdikten sonra karar verdik gibi.... Bakın bu süreçte neler olmuş:
Yuva no 1: ... Abla: Gerçekten abla'nın yeri gibiydi... Ev ortamı, sıcak, tertemiz.. Sahibi çocuk gelişimci. Konuşmaları anlatmaları gerçekse gayet uygun (reklam kokan konuşmalar da olabilir?).. Eve yürüme mesafesi.. bir on dakika uzaklıkta (çok soğuk havalarda zorlayabilir). Tek sorun tüm yaş gruplarının karışık oynaması.. Doktorumuz hiçbir sakıncası yok dedi ama emin değilim. Fiyatı: 3 gün 300. Mutfağı da tertemiz. .. abla her zaman orada, evi üst kattaymış. Tuvaleti görmedim. Burayo beğendim, olabilir. Annemin oyu burası.
No 2: Onun yanındaki yuva. Üç kere aramama rağmen yetkiliye ulaşamadım (çıktı, daha gelmedi, çocuğu hasta gelemiycek, ben yetkili değilim, şu an yetkili kimse yok). Baştan kaybetti..
No 3: Bir dolmuş + ablanın yeri kadar yürüme mesafesi. Yazın gittiğimiz parkın yanında. Tertemiz, sıcak. Daha profesyonel. Kocaman bir artı: Sahibinin kendi çocuğu da 21 aylık ve öğrenciler arasında. Sahibi sürekli orada (yoksa bile eski yuvacı olan anne ve babası oluyormuş). Mutfağı da tertemiz. Eşyalar ve oyuncakların çoğu Ikea'dan, gözümüze aşina geldi.. sevdik.. Drama öğretmeni varmış, tiyatro vs. yapıyorlarmış. Artı. İstersek kahvaltı ya da yemeğe bırakabiliyoruz. Artı. Sadece kendi yaş grubu ile oynayacak, başlarında öğretmenleri ile. Artı. Tuvaletler temiz. artı. Sahibi güleryüzlü, canayakın, internet sitesi fena değil. Çocuğu olunca yuvayı açmış (bende bu ayrı bir sempati nedenidir). Fiyatı 3 gün 350. ama indirim yapacaklar.
Oyum şu an için en büyük oranda buna.
No 4: Eve makul mesafede, kapıdan kapıya dolmuş var. Eski ve bildik bir kurum, en yeni en güzel oyuncaklar var. Ama yetkili ya da sahibi yok. Öğretmenlerden biri müdürlük de yaptığını söyledi. Başıboşluk kendini belli ediyor. Her yer çok pis, tuvalet de dahil! Öğretmenle sohbet ederken çocuğunun sabah çok erken kaltığını gece de çok geç yattığını söyledi (sabah uyandırmaya kıyamadığından, akşam da uyutmaya kıyamadığından). Benim gibi biz gestapo disiplinli için eksi puan, kendi çocuğunu eğitemeyen biri benimkini nasıl eğitecek? Fiyatı 3 gün 250. Ama temizlikten kaybetti.
No 5.... Çocuk Merkezi: No 4'ten çıkıp Yapa'ya kitap almaya giderken önünden geçiyorduk, uğradık... Randevusuz gittiğimiz için biraz beklememizi istediler, bu sırada Damla hanımı sınıfa götürdüler. Öğretmenler çok cana yakın ve ilgiliydi, kızımı tuvalete götüren küçük hanımın onun öğretmeni olabilmesini çok isterdim. Temizlik orta, tuvalet 1 tane ve onun da temizliği orta. Mutfakte bekledik (eksi puan), çok pis değilse de dağınıktı, kurum değil de ev mutfağı gibiydi, lavaboda bulaşıklar vardı, eksi. Damla hanım ne yapıyor diye bir sınıfa bakmaya gittim, tüm çocukların ağzında topitop vardı. Annemin yanına döndüm, topitoptan bahsettim (ağzında bununla oyun oynuyorlardı) beklemeye vaktimiz olmadığını söyleyip çıktık.
No 6.... Bizim ordaki MESA sitesinin arkasında, eve yürüme mesafesi, oldukça lüks bir kurum, öyle olduğunu biliyordum ama yine de görmek istedik. Kale kapısı gibi korunaklı, müdire hn sanırım psikologdu, çok şık bir yer ve çalışanlar da öyle. Amerikan hastanesi gibi (ama ben daha ufak ve butik bir yer olan, az yataklı, az çalışanlı, ama benzer imkanlara sahip olan İst. Cerrahi Hastanesinde doğum yaptım. Tatilde de Tatil Köyü ödemesini yaptığımız halde vazgeçip bir butik otelde kaldık...) Anlatabildim mi bilmiyorum ama, çok büyük kurumlar çok resmiyet çok şıklık.. beni biraz bozuyor.
Beklerken Damlaya kitap verdiler, biraz inceledim kitaplığı hemen hemen benimki ile aynıydı :) Damlanın kitaplarının aynıları (Yapa'dan Ertan Bey'in önerileri :) çok yerinde anlaşılan) ve özellikle bendeki Montessori kitaplarını orada görmek güzeldi.... son derece temiz, bahçesi çok büyük (1600 m2), sınıfları, mutfağı ve tuvaletleri görmedim ama gerek de yoktu, belliydi zaten. Cezbedici yönleri vardı, bahçedeki hayvanlar, eğitim sistemi, temizliği vs. Ama çok büyük kurumlar beni çekmez pek. Bir de fiyatı (çok da verilmeyecek gibi değildi ama belki ileride tam gün vereceğimde burası olabilir).. 3 gün 400.

Damla hanım no 1'e dün deneme dersi için gidecekti ama hasta oldu. Haftaya deneyeceğiz inşallah. 1 ve 3 arasında kalsak da, benim nihai kararım sanırım no 3 olacak (Deniz hanım, kartaneme iyi bakacağınıza eminim :))
Şimdiden minik bebeğimi okula vermenin gerekliliği nedir, bunu da vaktim olunca ayrı bir postta tartışırım..
EDIT: Dikkatiniz için teşekkür ederim, 3 diyecektim... Hamilelik beni biraz aptallaştırdı :)

1 Mart 2009

Allah kimseyi hastalıkla terbiye etmesin...

Atopik dermatit.
Allerjik bünyelerde olur(muş). Aile hikayesi olur(muş). Korkacak bişey yok(muş).
Ben doktor(muş)um. Anneyim ben aloo. Doktorluk sökmez. Evladının hastalığında anne de hasta olur. Nokta.
Kızımın bacağındaki kırmızı noktaların ne olduğunu biliyordum evet. Nemlendirici sürmeye de başlamıştım. Ne zaman ki sıcak banyo suyunda uzun oturunca kırmızı noktaları kıpkırmızı kocaman lekelere dönüştü, bende bir panik... Koşa koşa soluğu cildiyecide aldık.
Evet. Kuruluktan. Atopik dermatit.
Panik olma annecik.
Al şu pahalı nemlendiricileri sür geçer.
Ben kendime 20 milyona bir kalıp sabun almadım yahu bugüne kadar!

Sonra nezle. ya da grip. Tüm kötü yönlerini almış anasının. En ufak enfeksiyonda geniz akıntısı, öksürük. Geceler uykusuz bebeğime.
Sabah oyun grubu buluşması vardı, ne zamandır görüşemiyorduk, bir heyecanlı heyecanlı eve gelecekken nöbetten, babası arayıp da "kız hasta oldu" deyince, bir baktım araba hastaneden fırlamış kendi kendine 120'yle eve gidiyor. İçinde de ben.
Yahu dur. Panik olma. Çocuktur hasta da olur iyileşir de.
Bunu içimdeki ben içimdeki anneye bir ara anlatsa ya.
Oysa yarın da yuvaya başlayacaktı kızım deneme gününe. Ben de uzuuuun uzuuuun dolaştığım yuvaları, kriterlerimizi falan anlatacaktım. Karar verdim gibi diycektim. Şu hastalığı atlatalım inşallah onu da anlatırım bari.