Berlindeki son müze durağımız Berlin teknik müzesi ile bunun bir parçası olan fen müzesi idi. Her şeyden önce söylemeliyim ki, bu müzeler de beni hayran bıraktı, ağzım açık kalarak dolaştım koca binaları. Müze dediğin iki eseri bir odaya koyup sergilemek değil, onu interaktif bir hale getirmek, insanların özellikle de çocukların ilgisini çekecek bir şekilde sunmak.. kapısından girdiğin andan çıktığın ana kadar gördüğün her şeyle ilgilenmeni sağlamak.. müze böyle olur işte dedirtiyor insana..
Önce teknik müzeyi anlatayım. adından da anlaşıldığı gibi teknoloji tarihi yer alıyor burada denilebilir. taşıtlardan elektronik cihazlara, baskı makinelerinden kumaş dokuma sistemlerine kadar her şeyin ilk halinden son haline tarihini izleyebiliyor, dokunabiliyor, hatta bazılarını kullanabiliyorsunuz. ilk bilgisayarın prototipi mesela; bir oda dolusu olan bu koca bilgisayardan bir tane daha üretip bunu müzeye koymuşlar.
Bizim hiçbirine katılamadığımız atölye çalışmaları vardı örneğin.. kağıdın üretiminin tarihçesinin anlatıldığı bölümde, belli ki çocuklarla birlikte üretmişler, örnekleri her tarafta asılıydı.
Kızım yelken sporu ile uğraştığı için deniz taşıtlarının olduğu bölüm bizim için ayrıca etkileyiciydi. Yüzlerce gemi maketi ve gemilerin ta kendisi orada bizi bekliyordu. Bir köşede kendini gerçek bir kaptan gibi hissedeceğin bir ortam hazırlamışlar, dümende sen varsın, karşında ise dev dijital ekran.. Okyanusta adaların arasında gemiyi sürüyorsun.. Bir başka köşede ise gemici düğümlerinin yapılmasını öğreten bir bölüm hazırlamışlar, nasıl yapılacaklarını gösteren panolar var ve önündeki minderlere oturup önüne bağlanmış iplerde bu düğümleri çalışabiliyorsun. Çocukları uzun bir süre bu iplerin önünden kaldıramadık, kızım zaten bir çoğunu bildiği düğüm çeşitlerini deneyip durdu.
Uçakların tarihçesini anlatan bölümde ise, bizi en çok etkileyen savaş uçakları oldu. Savaşı, hazırlanan maketlerden, fotoğraflardan, madalyalardan veya uçakların gerçek kalıntılarından birebir yaşamak mümkün oldu. Bu gezimizde savaştan ve onun izlerinden uzak durmaya çalıştıkça, aslında Berlin'de savaştan kaçmanın pek mümkün olmadığını gördük, her yerde karşımıza çıktı, teknik müzedeki uçak bölümü de bunlardan biriydi.
Radyonun, televizyonun, telgrafın tarihçesi de son derece ilginçti. İlk üretilmiş telefon,televizyon örneklerini bir yanda görüyorsunuz, bir yandan da ilk televizyon stüdyosunun maketi, ilk televizyon alıcılarınından kurulmuş gerçek bir stüdyo örneği karşımızda duruyordu.
bir yandan müzeyi gezerken bir yandan da kapıdan 2 € karşılığı kiraladığımız bir aletten Türkçe olarak gördüğümüz her şeyin tarihçesini dinledik, böylece müzeyi bir rehber eşliğinde gezmiş gibi olduk. cihazın kirasının Türkiye'dekilerden oldukça ucuz olması ve bize teslim ederlerken bir kimlik karşılığı değil doğrudan doğruya vermeleri, ayrıca vestiyer ve dolapların ücretsiz olması da hoşuma giden şeylerden biriydi. diğer müzelerde gördüğüm gibi burada da bir piknik alanı vardı ve neyseki yanımda götürdüm sandviç ve meyve suları bu uzun müze gezisi esnasında bizim için hayat kurtarıcı oldu.. çok büyük müzelerdi bunlar ve çocuklar için değil bizim için de oldukça yorucu idi açıkçası.
Teknik müzeyle güçlükle vedalaştıktan sonra kendimizi bunun bir parçası olan fen müzesinde (buradaki adıyla Spektrum) bulduk. bu müze de yan binada, yine aynı merkeze ait olan, bir çocuk cenneti diyebileceğim bir yerdi. Müzeyi birkaç bölüme ayırmışlar; bunlar ışık, görme, ses, işitme, algı, müzik gibi bölümlerdi. Her bir konu ile ilgili fen dersinde gördüğümüz deneyleri ayaklı olarak canlandırılmış hali karşımızda duruyordu.. bütün deneyleri elliyorsun, düğmesine basarak ipini çekerek sen gerçekleştiriyorsun ve gerçekten de burada da okul grupları derslerini işlemek için gelmiş öğretmenleriyle birlikte deneyleri yapıyorlardı.
kızımın bilim adamı olmak isteyen bir insanın hayatta en çok mutlu olacağı yer burası anne sözüyle, doğru bir yerde olduğumuzu farkettim. Yüzlerce farklı fen deneyinin başından bir türlü ayrılamadık.. ayın dünyanın çevresinde dönerken hangi tarafın gece hangi tarafın gündüz olduğunun demonstrasyonundan tutun, Merceklerle ışığın nasıl kırıldığını veya hangi renkler karıştığında hangi renkler oluşacağına kadar aklınıza gelen her şeyi görüp öğrenebiliyorsun. Bizimkiler biraz küçük olduğundan belki sadece gördüler, bir de buraya öğretmenleriyle birlikte gelip derslerini burada yaptıklarında ne kadar mükemmel bir şey olabileceğini hayal edip durdum.
Deli ev denen bir bölüm vardı ki benim bile hayallerimin sınırını zorladı. Bu bir algı deneyi idi. küçük bir kulübenin içine oturuyorsun ve ev çevrende dönmeye başlıyor. ev başaşağı döndükçe insan beyni kendisini döndüğünü algılıyor. gerçekten aslında sen hiç kıpırdamamış olmana rağmen başın dönüyor miden bulanıyor, öne doğru Düşecekmiş gibi oluyorsun. Bütün bu algı ve etki gölerini kapattığın an bitiyor. Evden çıktığım an hiç kimse evin değil de benim başaşağı dönmediğime beni ikna edemezdi o kadar yani. Bazen beynimizin gördüğü değil algıladığının ne kadar farklı olabileceğini, yanlış olabileceğini anlatan muhteşem bir deneydi bu.
Dört saatin sonunda o kadar yorulmuştum ki artık son deneyleri yapamadan oradan çıktık. Bildiğim bir şey var ki bugüne kadar ihmal ettiğim fen müzesi veya teknoloji müzesi, bilim müzesi gibi müzeleri bundan sonra her gittiğim şehirde mutlaka ziyaret edeceğim. çocuklarımı da mutlaka götürmeye çalışacağım.. çünkü hayata dair şeyleri bizim okullardaki gibi sıkıcı sıkıcı ders kitaplarından öğrenmek yerine belki buralarda yaşayarak Öğrenir, akıllarında kalan şeyler onlara ders olup çalışmayı da sevdirebilir.
Kendisinin ve kardeşinin karşılıklı bindikleri salıncaklarda salıncağın öne arkaya titreşmesinden oluşan osilasyonun ne demek olduğunu mesela, osilasyon budur yavrum yazan bir cümleden ziyade salıncakta sağlanarak öğrenmesi bence onun hayat boyu unutamayacağı daha etkileyici bir ders. Ya da bombalandığı için patlamış bir uçak kalıntısının kağıda benzeyen parçalanmış metalleri Savaşın ne kadar korkunç olabileceğini kafasında canlandırmasını daha çok sağlayabilir.
Anlatmakla bitiremeyecek bir yazı bu.. şu anda fotoğraf yükleyemiyorum ama eve döndüğümde ilk iş bir sürü fotoğraf ekleyip neler demek istediğimi kafanızda canlandırmanızı sağlamaya çalışmak olacak.
1 yorum:
Sizin için sevindim. keşke ben de çocuklarımi böyle güzel yerlere kendi ülkemde götürebilsem diye huzunlendim.guzel ülkem gittikçe geriye dogru yol aliyor saçmalıklarla uğraşırken bilim sanatın esamesi okunmuyor. Burada dualarımiz hayatta kalmak ve medeni bir şekilde yaşamak üzerine ne yazık. Özellikle çocuklarımız adına üzülüyorum.
Yorum Gönder