Buyrun, ben

Buyrun, ben

31 Mart 2010

Anaokulu partimiz

Okuldaki partimiz için Deniz öğretmenle birlikte ayrıntıları netleştirdik önce. İlk sorunumuz palyaço idi. İnternetten ve arkadaşlarımdan araştırdım ama çabalarım neticesiz kaldı. Sonunda, geçen sene okulun partisine gelen çocuk tiyatro oyuncusu ve animatörü Tolga abide karar kıldık.

Tek sorun, Damla’nın onu görür görmez, ama anne bu palyaçonun burnu kırmızı değil kiii….. demesi idi, hatırımız için burnunu da boyadı :)
Bir saatlik eğlence, çuval yarışı, ip çekmece, yüz boyama, şekilli balonlar… Bizimki araya pasta da girince 1,5 – 2 saati buldu. Ama şunu söyleyebilirim ki Damla (ve arkadaşları) çoook eğlendi…

Pastamız, herzamanki gibi Pastacı Rapuzel’dendi.. Üçüncü çocuğum Caillou ve tüm ailesinin yer aldığı kocaman bir pasta. Süperdi… Zaten haftasonu Rapu üç pasta yaparak Damla’ya çalıştı ve üçü de birbirinden güzel, tam istediğim gibiydiler.. Ellerine sağlık cicim :)
Taze sıkılmış meyve sularımızla Caillou’yu mideye indirirken bir anda, almak için taaa Eminönü’ye gittiğim parti malzemelerini çıkartmayı unuttuğumuzu farkettik.. Şapka maske düdük balon… Bir de onlarla ayrıca eğlendik.. Öttürülebilir şeylerin ondan fazla çocuğun eline aynı anda verilmemesi teorisini kendi içimde doğrulamış oldum..
Okuldaki eğlencemiz bittikten sonra, sıra evdeki aile yemeğindeydi. Gelenlerin tümü aileden olduğundan, herkese büyük bir beklenti içine girmemelerini söylemiştim. Planıma göre yoğurtlu mantı ve Musti’li pasta, yanına da bolca salata.. Ama annem gene kendini kaybettiğinden, krallara layık bir sofrada buluştuk tüm aile. Allah ağzımızın tadını bozmasın.. Çok güzel bir geceydi. Hemen herkes biraradaydı (halamız ve Ceren de olsa tam süper olucaktı ama… o ayrı bi yazı konusu)…..

Herkes biraraya gelmişken Tuna Bey’in diş buğdayı partisini de araya sıkıştırayım dedim… Zira dört dişi oldu oğluşumun ama annesinin vakti olmadığından kaynadı gitti… Diş buğdayı (diş hediği) ayrıntıları yarın :)

28 Mart 2010

İki gün iki gece eğlence :)

Bu sene, Damla hanımın doğum günü kutlamasını biraz abarttığımı kabul ediyorum. Aslında kendimi haklı gösterecek bir mazeretim var: Seneye doğum gününde (kısmetse) İstanbul’da olmayacağımızdan, okulunda son kutlaması olacaktı… Ayrıca 3 yaşında olduğundan farkında olarak, net bir şekilde kendisi belirledi nasıl bir kutlama istediğini: “Anneciğim doğumgünümde, palyaço, konuşan Ayşe bebek ve bisürü arkadaş istiyorum…”
Geçen yıldan, bu bisürü arkadaş kısmının evde olur bir şey olmadığını net olarak anlamıştım ve fakat çözüm bulamıyordum henüz. Zaten ayrı bir oturma odasının bile olmadığı evimizde, akraba – arkadaş – anne baba kalabalığından çocuklar oynayacak bir oda bile bulamamıştı, ben de onlar için hazırladığım aktivitelerin hiçbirini yapamamıştım.
Geçen yılki partimiz, akrabaların biraraya geldiği için oldukça mutlu olduğu, birbirini tanımayan büyükler ve arkadaş anne babalarının sohbet ortamı bulduğu ama benim gün sonunda ağlama hissiyle ne yaptım ben diye düşündüğüm bir gün olmuştu (ilk yaşgünü de böyleydi ama orda amaç zaten sadece biraraya gelmekti..)
Akrabalarımı ailemi biraraya toplamak en sevdiğim şey, kalabalık sofralara bayılırım (oğlak burcu!).. Kızım da arkadaşlarıyla eğlensin istiyorum.. Ben de arkadaşlarımı yanımda istiyorum.. Ama tümünün aynı anda olması korkunç oluyor…
Ayrıca bisürü çocukla palyaçoyu nereye sığdıracaktım?
Buldum, Deniz anaokuluna!!
Buradan hareketle, önce, Damla hanımın arkadaşlarıyla istediği gibi eğlenmesi için okuldaki partisini istediği gibi yapmaya karar verdim.. Palyaço ve bisürü arkadaş kısmı böylece hallolacaktı.
Devamı yarın….. :) Fotoğraflar da yarın :)

24 Mart 2010

Kriptik tonsillit antibiyotiksiz nasıl iyileştirilir?

Bir doktor olarak, özellikle erişkinlerde antibiyotik kullanmanın en gerçek endikasyonlarından birinin kriptik tonsillit olduğunu, en iyi tedavisinin de parenteral penisilin olduğunu alfabeyle beraber öğrendim okulda, herkes de öğrendi. Pratisyenlik yaptığım dönemde de test ettim. Çak pronapen 800'ü iyileştir..
Şimdi tercüme edeyim, arzu eden varsa.. Kriptik tonsillit boğazda beyaz, kript adı verilen, ÇOK AĞRILI membranlarla giden bademcik iltihabı. B grubu streptokokla olur. Boğazımıza dikkatli bakınca beyaz un bulaşmış gibi lekeler görülebilir. ÇOK AĞRIR. Penisilin tedavisi ile hızlıca geçer.
Bu klasik bilgiden sonra...
Gelelim benim eşşek kadar yaşımda ve oooonbir yıllık bir dr olarak yeni öğrendiğim iki şeye:
1. Kriptik tonsillite bize heeep öğretildiği gibi herzaman beta neden olmayabilir. Şöyle ki, viral üst solunum yolu enfeksiyonu yapan virüsler (ki üst solunum yolu enfeksiyonlarının çoğu zaten viral, %90'ı belki) de bakterininki gibi beyaz eksuda yapabilir, yani kript gibi görüntü yapar. Kısaca her beyazı kript sanma her sakallıyı deden sanmadığın gibi. Bunu geçen sene Damla'nın dr.undan öğrenmiştim. Deneyimlerimle gördüm. Kızım kriptik oldu diye ağlarken aslında viral ÜSYE olduğunu ve destek tedaviyle iyileştiğini izledim şaşırarak. Oysa ne diyordu klasik bilgi: Kript gördün mü çak penisilini
2. Gelelim 2. konuya. %100 düşünce gücü kitabını okuyan var mı? Ben okumadım, ama sanırım şimdi anlatacağıma benzer şeyler içeriyordur. Yani ben de yazacaklarımın adını %100 düşünce gücü koydum.
Şimdi ben bi boğaz ağrısı yaşadım ki ani başlayan, ordan anlatayım, adeta boğaz kanseri oldum sandım. Zira yutkunurken ağrıyor dururken duruyor. Bende de kanser fobisi var ya ondan. Bi üç saat falan denedim, acaba yanlış mı anlıyorum yutkunurken mi ağrıyor gerçekten de diye... Yutkundum durdum. Sonra aklıma boğazıma bakmak geldi. Aynaya koştum. Bi de ne göriyim: Kript!! Eyvah oldu ilk tepkim, antibiyotik içmekten nefret ederim ya... Napıcam şimdi dedim. İlk gün bekle ve gör'e karar verdim.
Bekledim, sabah bi baktım azalmış gibi. Sonra arttı gitgide. Ağrı kesici içtim o kadar yani. Yemek yiyememeye ve birşey içememeye başlayacak kadar arttı ağrı. O gece de direndim, sabah baktım daha da arttı.
Sonra çok sinirlendim. Yahu bu gözle görülemeyecek kadar ufacık mikroplar beni alt mı edecekti yani!! Onlar tabi birlikten kuvvet doğar diyorlar milyonlarca çoğalıyorlar boğazımda. Ama ben de vücudumla birlikten kuvvet doğarım ne var yani dedim... ve... Gerçek şişman beyniniz kitabından öğrendiğimi yapmaya karar verdim. Adı NLP mi, %100 düşünce gücü mü, afirmasyon mu bilmiyorum hakkaten. Ama şöyle yaptım, vücuduma komut vermeye başladım. Aynen Cem Yılmaz'ın gaz verdiği gibi: Ben aslanım, ben yaparım, kesseler acımaz, yenerim ben bu mikropları falan.. Sonra kafamda mikropların tek tek sağ boğazımı terkettiklerini canlandırdım (sağ ağrıyordu).. Sabaha uyandığımda ağrının tamamen geçeceğini düşündüm, öyle ki buna kendimi inandırdım.
Sabah uyandığımda geçmişti. Sağ boğazımın ağrısı geçmişti (şaka gibi di mi).. Ama asıl şaka şimdi geliyor, ağrı sol boğazıma geçmişti. İki gün de onun için uğraştım. Canlandırdım. Nöronlarımı ateşledim (o kitaptaki tabir :) )... İki gün sonra iyileşmişti boğazım.
Eh, sonuç,
Vücudumuzu kontrol etmek sandığımız kadar zor değilmiş. Doğru komutu doğru şekilde vermek gerek.. Bana da tebrikler.
Bu yazıyı buraya kadar okuyanlara da tebrikler...

22 Mart 2010

Radius başı çıkığı

Doktorumuza gittik, muayenemizi olduk. Filmimizi çektirdik.
İşte sonuçlar ve yorumlar:
1. Damla'da ailesel eklem esnekliği sendromu var. (Nasıl süper di mi, halasından ve anasından miras atopi ve allerji yetmedi, büyük teyzesinden bu eklem zımbırtısını aldı :)) Bak kızım annanenden ve teyzenden el becerisi ve sanat yeteneğini de almadıysan külahları değişicez.. Teyzenden ve amcanda solaklığı da aldın gibi görünüyor... Bakalım..
2. Bu böyle sürüp gidecekmiş. Çıktıkça yerine taktırın hatta doktora gitmeyin kendiniz takın dedi. Oldu canım o öyle yırtınıp ağlarken gel de sen tak.
3. Büyüdükçe eklemleri daha da esnek hale gelecekmiş, çıktığında farketmeyebilir bile ileride, ya da kendi kendine takabilir dedi.
Şimdi aklıma bişey geldi. Şimdi ben meraklı turşucu olsam internette saatlerce bu sendrom bilmemnesini araştırmam, okumam kurcalamam gerek herşeyi öğrenmem gerek. Niye bakmıyorum acaba? Ya dr.a çok güvendiğim için verdiği bilgiyle yetiniyorum ya da zaten biliyorum araştırmaya gerek görmedim. Hımmm... ikisi de biraz sanırım.
Neyse devam edelim.
4. Bir özel hastaneye gittiğinizde, iki kat alta inip şu filmleri çektirip gelin dediklerinde, ok deyip gidip çektirip dönmeyin hemen. Gittiğiniz hastanenin kazıklık derecesine göre karar verin. Yahu iki film 260 lira tutar mı diye bi sorgulayın. Hastane binasından bi çıkın hava alın sağınıza solunuza bakın. Yan binadaki görüntüleme merkezine bi gidip sorun bu filmler kaça olur diye. 90 lira olduğunu duyup şaşırabilirsiniz. Makine aynı makine teknisyen aynı teknisyen değil mi. Arada tamamen duygusal bir fark var sadece.. ki bence gereksiz!
5. Kızımdan süper jimnastikçi olur, anadoluda umarım vardır jimnastik kulübü. Bu sendromu olanlar şu sirklerdeki kemiksiz tabir edilen jimnastikçiler var ya işte onlardan oluyorlar eğitimler. Normalde de esnek oldukları için normal birinin çok zorlanacağı artistik jimnastik hareketlerini kolayca yaparlar.

15 Mart 2010

Günaydın ışıklı güzel sabah

Işık nasıl bişeydir ki böyle, azıcık yüzünü gösterince içimi kabartır? Birazcık günışığı, azıcık kış güneşi, hemen herşeyi yapabileceğim duygusu uyandırabiliyor bende?
Güneş, gel hayatımıza hiç gitme.
Işığını ver aydınlat günümüzü de benim içimi de...

Günaydın ışıklı güzel sabah.
Günaydın yanımda oturan güneşim, ba ba ba diyen, burnu akan, alttan iki dişi olan, gıgı diyerek bana güldükçe içimi aydınlatan...
Günaydın içeride uyuyan güneşim, prensesim, minik kalbim.. hayatımın anlamı, koca kızım benim.. günaydın, "o dişini fırçalamayacak mı, onun da altta iki dişi var ama" diyerek gece gece beni güldürenim..
Günaydın, gece gece bebeklerin tüm uyanmalarında yüksünmeden kalkıp geri uyutan güneşim.. hayatımın yarısı..
Günaydın, iyi ki varsınız, bu ışıklar sizinle daha parlak.

Ayrıca, dün gelip de sıradan bir pazar öğleden sonrasını aydınlatan, isimleri gibi güzel hanımlar, ne iyi ettiniz de geldiniz... Neden daha sık gelmiyorsunuz ki sanki?

13 Mart 2010

Günlerimiz geçiyor da.. nasıl geçiyor

Sevgili ihmal edilmiş günlüğüm.. Bu yazı, bilgisayarıma kavuşmuş olduğumun göstergesi.
Bak şimdi onu aldım kucağıma, okşadım, sevdim... Bağrıma bastım.
Ama bu demek değildir ki onun ne kadar dandik olduğunu ve ucuz etin yahnisinin yavan olduğunu unuttum.. Üç kere çöken dördüncüye de çöker değil mi günlük? Hatta çekirge kaç kere sıçrar, benim yedeksiz tüm bilgi ve programlarımın kurtulmuş olması bir dahaki çöküşte de kurtulacakları anlamına mı geliyor günlük?

Eh işte... bu soruların cevabını ben de biliyorum ama.. gel seni onu bi de bana anlat günlükcüm.
Günlerimiz su gibi akıp gidiyor. Aylar, haftalar geçiyor.. bir tek yaz gelmiyor sevgili günlüğüm. Güneş açmıyor. Hava ısınmıyor. Ve ben şu kış uykusundan biiir türlü uyanamıyorum. Çoraplardan kurtulamıyorum.
Kilolardan da.
Sıkıldım be günlük, kürküne bürünmüş kutup ayısı gibiyim, ne kürk ne de yağlar bırakıyor beni.
Ben bu metabolizmama ne yapmışım bilmiyorum, süt verirken nasıl öküze bağlamışım da, neden kimse bi dur bakalım hoooop dememiş günlük? Neden herkes ye ye yarasın süt olsun demiş de, bunlar lop lop et olacak, artık 35 yaşındasın, bak metabolizma diye bişey var yavaşlamıştır sende dememiş kimse? Hiç mi sevenim yok be günlük? Bak şimdi o öküz yemelerinin ardından ne kadar az yersem yiyim bedenim kendini kıtlıkta sandığı için kilolarını vermiyor . Yapıştı gitmiyor. O kadar diyete spora, anca gram verebiliyorum gram!!! Ben bu bir haftada verdiğim gramları bi günde alırdım eskiden be günlük, şimdi niye böyle oldu? Yaşlanıyor muyum artık bunu kabul mu etmeliyim günlük? Yok yok yok olmaaaaz...
Ben hiç vazgeçer miyim be günlük aklını mı kaçırdın, yok yok yooook.. Vazgeçmeeemm. Kaç kilo olursam oluyum oğlağım ben be yahu.
Bu arada Eyvah Eyvah filmi ne komikmiş yahu aralıksız güldüm. Oh. Candan Erçetin'in de cdsini aldım nihayet, ne güzel şarkılar onlar öyle.
Sonracıma günlük, tezimin yarısını yazdım bitti, gerisini mayısa bıraktım. Şimdi biraz ders çalışıyım. Kitaplar okuyum. Sınava hazırlanıyım. Tez nasıl olsa yazılır di mi, bana vız gelir.
Dağlaaar gibi kitaplar var okumam gereken (neyse ki okumayı çook severim be günlük)
Çocuklarım da iyileşiyor çok şükür, günlük, ne güzel, bahar da geliyor yavaş da olsa.
Güneşin ışığı ısısından daha önce geldi (e ışık hızıyla geldi işte heheh bu ne iğrenç espriydi Allah'ım)
Music Together da yaklaşıyor, 3 Nisan'a ne kaldı ki, çooook eğlenicez, sabırsızlanıyorum be günlük.
Haftalardır sana yazamıyodum diye dilim şişmiş be günlük şimdi aklıma ne gelirse yazıyorum. Ben yazıyorum da okuyanlar nasıl okuycak be günlük? Ben bile kontrol etmek içn okuyamıycam sanırım.
Eh şimdilik hoşçakal o zaman cicim.
Not: Bu cicim lafını çook sever ve sık kullanırım beni tanıyanlar bilir.
1. not: Yokluğumda yorumlarıyla yanımda olan heeerkese çok teşekkürler, okudum ama cevaplayamadım affola.

8 Mart 2010

SON DURUM

OLMADI: Bilgisayarım hala tamir
OLMADI(M): Ben hala deli
OLDU: Damla 6. kez otit
OLDU: Tuna grip

2 Mart 2010

Yedekleyin

Siz siz olun yedekleyin. Benim başıma gelmez demeyin.
Ben yedeklemedim. İçimden gelen sesi dinlemedim, bir aydır tezimle ilgili yazdığım şeyleri kendime mail bile atmadım. Harici belleği almaya gitmeye üşendim.
Ama bu hep olur. Bu salak bilgisayarlar hep çöker. Kapanır bir daha da açılmazlar. (Bana tam üç kere oldu) Peki ben niye yedeklemedim TEZİMİ!
Çünkü insan doğası TEMBEL.
Bu postu da hiç iyi birşey yazmıyorsun diyen Şebnem'e ithaf ediyorum. Tezim kurtuldu (Efo şerefine içiyorum).
Ama kurtulamayabilirdi.
Di mi.
O zaman ben pişmiş tavuk. Ya da bu tez pişmiş tavuk.
Bu arada Gülfer rüyamda gördüm seni. Tez yazarken yardım ediyordun bana. Hayırdır inşallah.