Buyrun, ben

Buyrun, ben

29 Eylül 2011

İyi şeyler yazısı

İlk defa bu ay, premennstrüel depresyonumu ilaçsız / kazasız belasız / hasarsız atlattım, sabah akşam meditasyon yaparak.
İlk defa geçen ay dismenoremi ve menorajimi ilaçsız (bu önemli bir kavram, önceden günde beş - altı macicik içtiğimi düşününce) atlattım, reiki yaparak.
Geçen gün anneme mutluyum dedim, niye dedi (tipik Türk sorusu - kuantum düşmanı: Mutluluk için sebep gerekmemeli, mutsuzluk için (?) gerekebilir). Dedim ki bir solukta: Ailem yanımda anamla kardeşlerim, bebeklerim var, kocamı seviyorum, işimi seviyorum, para kazanıyorum, evim güzel, Antep güzel... On tane olunca bıraktım saymayı. Şükür dedim.
Sevdiğim bir işi yaparak para kazanıyorum, işim kendimi ifade etme biçimim, daha da iyi olacam işimde, hep daha iyi.
Bugün daha sık gülümseyebildim, tırnağımdaki gülen bebek yüzüne daha sık baktım, daha az gerildim, kızgın hasta yakınlarını sakinleştirdim, önceden birkaç kez başaramadığım için hep gerildiğim, hep ötelediğim ya da başkalarından yardım istediğim bir girişimi zorlanmadan kolayca güzellikle başardım, hem de bir başkası benden bunun için yardım istedi. Başardım.
Bu Şehr-i Antep'te ilk yayınımız yayınlandı, Kadın Doğum'un önemli bir yurtiçi dergisinde, önemli kısmını benim yazdığım bir makale. Arkadaşları da yolda.
Başarılı güzel ameliyatlar yaptım, hastalarımı şifayla taburcu ettim, ameliyatın ertes sabahı gülerek bana bakan yüzlerini görüp laparaskopi yapmayı öğrendiğim için sevinç duydum.
Ayça gitgide daha iyileşiyor (ne sandın).
Güzel şeyler oldu, oluyor. Ben çağırdıkça geliyor.
Bu kuantum iyi birşey, bu felsefe güzel.
İyi şeyleri hakediyoruz insan nesli olarak, neden çağırmayalım, neden gelmesin?


Okuma kitabı: R. Şansal - Kuantum olumlamaları (her sabah aç karna bir kuple okuyunuz).
Sevgiler, saygılar, hoşluklar dilerim.

Gülümseme egzersizi: Yorum

Zor oluyor. Yüz kasları kasılmışken ve surat asmaya programlanmışken onları çalıştırmak hakkaten zormuş. Hele de kalpten yüze giden uzuuuun yola (arada beyne de uğrayan patikalar olduğundan) gülümseme komutu vermek zor oluyor hakkaten.
Ama oluyor.
Hem de güzel oluyor.
Sabah bebeklerimle başparmağımıza ojeyle gülümseyen bebekler çizdik, çizerken çok eğlendik. Çalışırken de, tırnağımdan bana bakan gülümseyen bebişi her gördüğümde (ki bu sık sık oluyor ister istemez) bebeklerim aklıma gelip gülümsedim.
İşe yaradı.
Bugün de deneyelim bakalım ne olacak :)

27 Eylül 2011

Gülümseme egzersizi

Bugün yapmayı deneyeceğim şeyin adı bu. Ben uydurdum.
Gülümsemenin önemini falan anlatacak değilim. En çok kas kullanılan hareketmiş de, bir kahkaha bir kilo pirzolaya denkmiş de.. bla bla bla. Bunları zaten herkes biliyor.
Benim bildiğim, gülümsemenin çok zor olduğu.
Dün polikliniğime gelen bir tanıdık dedi ki, o kadar o kadar kötü, yorgun, mutsuz görünüyormuşum ki benim için üzülmüş.
İşte ben de bana sinir oldum bu yüzden. Çünkü fiziksel enerjim bittiğinde, ben de tıpkı tükenmiş piknik tüpü gibi görünüyorum. Kardeşim bir gülümsesene.. Ama olmaz. Sanki gülümsersem yorgunluğuma ihanet etmiş gibi geliyor. Gerçi gene de hastalara karşı agresif davranmıyorum ne kadar yorgun olsam da, ama kendime agresifim.
Halbuki sen giyin, süslen, saçını fönlet, makyaj yap, ama en önemli aksesuarını, gülümsemeni alma yanına.
İşte bu yüzden, bugün bu yazı her aklıma geldiğinde gülümsemeye çalışacağım.
Yorumlar akşama, bakalım nasıl olacak..

26 Eylül 2011

25 Eylül 2011

Yeni bir kış. Yeni bir başlangıç.

Herkesin hayatında yeni bir başlangıca ihtiyacı vardır. Hepimizin olur ara ara...
Ben de yeni hayatıma, bu kışla birlikte yeni bir başlangıç yapıyorum.
Yeni "ben"le.
Yok mu artıran?

14 Eylül 2011

Ne sandın

Herkes zor günler yaşar, yaşamıştır. Herkesin zor günü kendine zor. Kendine en zor.
Bu zorlukları aralayıp, "ne sandın" diye gülümseyerek farklı bir açıdan baktık biz. Çok kolay olmadı, ama zor da olmadı. Çünkü inanmaktan vazgeçmedik birşey olmayacağına. Çoğulduk evet. Kardeşim, ortağım, yoldaşım vardı. Annem vardı. Sevgilim, bebeklerim, sevenlerimiz vardı. Teyzelerim, kuzenlerim, amcalarım, halam vardı.
Melis vardı. Dilara ve Serdar vardı. Onur, Fadik, Emir, Emirin annesi vardı.
Kardeşimin arkadaşları vardı. Bilal, Aliihsan, Neval, Özlemler, Egemen, Nursev, Pınarsita, İrem, Hale, bebek kedilerimiz Zekeriya ve Beyaz, Hülya, Gökçe (belki unuttuklarım da) vardı. Begüm'ün de arkadaşları vardı. Didem, Begüm, Charlotte vardı. Damla ve yağmur vardı, benim arkadaşlarım. Şebnemin teyzesi, Aliihsan'ın kuzeni, annemin kuzenleri, kuzenimin yengesi, eniştemin arkadaşı vardı.
Bizi besleyen, masa sandalyeden tutup lambamıza kadar getiren, amcamın arkadaşları, Hasan abi ve kardeşleri vardı.
Komşu hastayakınları vardı, Vanlı aşiret, öbür Vanlılar, yaşlı amcanın gelini, çocukcağızın babası, damarlarında Begüşün kanının dolaştığı hasta bebişin babası, Boğaziçili çocukcağızın dayısı, sinirli teyzenin eniştesi, Adem'in annesi, orda bir ay bahçede birlikte yaşadığımız başka bisürü hasta yakını vardı. Duş almaya - arada uyumaya gitmemiz için kız yurdunda bize oda veren yurt idarecileri vardı.
Kan vermek için koşup gelen onlarca kişi vardı. Plajdan kalkıp mayolarıyla yüzünde güneş kremleriyle gelenler, bir saatlik yoldan arabaya atlayıp gelenler.. çok iyi insanlar vardı.
Yalnız değildik kısacası. Türkiye'nin, hatta dünyanın her yerinden dua edenler vardı. Şifa gönderenler vardı. Enerji yollayanlar vardı. Reiki hocamız vardı. Bizi bir aydır çıkmadığımız hastane ortamından kaçırıp nefes alalım diye deniz kıyısında kahvaltıya götüren şirin mi şirin doktorumuz vardı (onun sayesinde Antalya'nın deniz kıyısında olduğunu öğrendik :) )
"Ne sandın holding" vardı sonra.. Gülümseyebilmemizi sağlaması için kurduğumuz, bence işe de yarayan, kirli işlerden para kazanmayı hedeflediğimiz (ama sıfır lira cirosu olan) holdingimiz.

Her lafın sonu"ne sandın"dı.
"Hey dostum, hemoglobin düşmüyor"
"Ne sandın"
"İç kanama durdu"
"Ne sandın"
"Sarılık düzeldi"
"Ne sandın"
"Ameliyat başarılı geçti, kötü bişey olmadı"
"Ne sandın"
"52 ünite kan oldu, 30 istemişlerdi, daha da geliyorlar kan bankasında işler kontrolden çıktı"
"Ne sandın"
"Rebul lavanta kolonyası sever bizimki, kokulu uyaran versek, Antalya'da bulamıyoruz ama"
"Bugün Markafoni'de satışta, ne sandın"
"Ne sandın........"

Neymiş uzuun lafın kısası, iyi düşün iyi olsun.
Ne sandın?

13 Eylül 2011

Yeni bir başlangıç.

Hayatıma yeni bir başlangıç yaptığım bu günlerde, bloğuma da yeni bir başlangıç yaptım.
"Taze bismillah".. Bir gün bu lafın hikayesini de anlatırım. Şimdilik canım babama rahmet yollamakla yetineyim.

Kelimelerimden, sözlerimden ayrı geçirdiğim aylar boyunca çok şeyler oldu bitti. Ben yürüdüm, durmadım, geliştim büyüdüm.. ama .. daha önemli şeyler de var.
Mesela kardeşim ölmedi.

İnsan hayata yeni bir başlangıç yapmak için daha büyük bir neden bulabilir mi? Kardeşim ölmedi. Mücadele etti ve kazandı.
Bir hikayem var artk, aldığım her nefese şükrediyorsam, bir nedeni var.
Çok şükür Allah'ım, nefes alabiliyorum.
Çok şükür.
Çok şükür kardeşim ölmedi.
Hikayemi anlatacağım yavaş yavaş, kendimi hazır hissettikçe. Hayatımı değiştiren bir buçuk ayı, yoğun bakımın kapısında yaşadığım haftaları.
Sevdiklerimi daha çok sevmemi sağlayan, üzüldüğüm şeyleri ciddiye almamamı öğreten, daha biçok şey öğreten günleri anlatacağım. Hatta bir kitap yazacağım, yoğun bakım kapısında ağlayanların umudunu kesmemesine, dua ve şükür etmeyi bırakmamasına, pozitif enerjilerini düşürmemelerine yardım eder belki diye.
Şimdilik bu kadar hoşbulduk olsun.
Siz neler yaptınız ben yokken? Afiyette misiniz?