Buyrun, ben

Buyrun, ben

29 Ekim 2008

Hayatta mucizeler var.....


Hayatta mucizeler var...

Mucize bebekler... gerçek.. Benim minik kalbim gibi.. Elle tutulur.. Gözle görülürler. Gerçekler.
Bizim Hedike'nin ikizleri de gerçek...
Göbek kordonlarını kestim.. Kucağımda tuttum. Öptüm kokladım.
Evet varlar.
Hayatta mucizeler var.

Erkek edilgen toplum..

Not: Bu postu bloglar kapatılmadan önce, o gün yaşadığım bir olay üzerine yazmıştım...
Konuya ilgim biraz dağıldı ama buraya not düşmek için yayınlıyorum.


Hayatta büyük konuşmamak lazımmış..
Duyduğumuz ya da okuduğumuz bazı şeyler, bir kulağımızdan girip diğerinden çıkar.. Taa ki başımıza gelene kadar.. Geçen günkü ev kazaları postumda da bahsetmiştim.. Bizim başımıza geleceğine pek ihtimal vermeyiz bir çok şeyin..

Mesela, iş hayatında erkek olmanın önemi.. Gerek ve yeterliliği..
Hep düşünmüşümdür ki (ki feminist falan değilim –sadece öyle yetiştirilmediğim için bu ayrım bana saçma gelmiştir hep)… biz de erkeklerle aynı okullarda okuyoruz, aynı sınavları kazanıp aynı badirelerden geçiyoruz… Hepimiz aynı ülke vatandaşı bireyleriz.. Neden erkek kadın ayrımı olsun ki!

Erkek kardeşim de yoktu benim ve babam hepimizi de, siz kızsınız bir adım geri durun demeksizin, siz başarabilirsiniz, kendi ayaklarınızın üzerinde durabilirsiniz, yapabilirsiniz diye yetiştirdiğinden belki de, ben hiçbir zaman erkek olmadığım için eksilmedim, yüksünmedim.
Kadın olduğum için kendimi ikinci sınıf hissetmedim..

Oysa şimdi, iş hayatına girince.. Aslında herşeyin o kadar da masum olmadığını görüyorum. Erkeklerin birbirini ne kadar kayırdığını ve bunun masum nedenlerle olmadığını da..

Bizim işimizde bir miktar da kadınların seçilmesinin, aranmasının, iş ilanlarında kadın kadın doğumculara rağbet olmasının, erkeklerin piyasada sayıca da az olmasının yarattığı bir şey olabilir.

Onu bunu bilmem de, ihtisas yaparken bazı şeylerin bize değil de erkeklere özellikle öğretilmeye çalışıldığı, bazı vakalarda onların özellikle tercih edildiği, özeldeki ameliyatlara asistansa erkek asistanların götürüldüğü, kaynakların onlara getirildiği, kongrelere onların seçilerek götürüldüğü, yayın yaparken onlarla birlikte çalışılarak tercih edildiği vs.. vs.. gerçek.

Oysa ki, mademki erkekler daha güçlü, daha üstün, daha iyi, daha bişiy bişiy, neden sadece çalışıp eve para getirmekle yükümlüler de… biz madem “eksik etek”leriz, neden hem çocuk doğurmak gibi zopzor bir işi yapıp, hem eve bakmak yemek temizlik ütü yapmak hem de çalışıp para kazanmak zorundayız? Hangi erkek hem kariyer yapıp hem de birikmiş çamaşırlardan ya da yıkanmamış bulaşıklardan mutsuz oluyor ya da ütü yapamadım karımın gömlekleri buruşuk diye uykusuz kalıyor?

Peki o zaman neden sanki korunması kayırılması gereken erkeklermiş gibi, iş hayatında erkeklere öncelik tanınıyor?

23 Ekim 2008

Yeni babalara öğütler!!!

Önce taze baba fotoları....
Hayatımda tanıdığım en şefkatli taze baba..

Hayatımda tanıdığım en şirin taze baba..

Hayatımda tanıdığım en heyecanlı taze baba..

Hayatımda tanıdığım en yakışıklı taze baba..
Şimdi gelelim konuya:
Epeydir Tracy’nin kitaplarına gömülmüş durumdayım ve oku oku oku bitiremiyorum. Birçok bölümü Türkçeleştirmek ve blogda ya da oyun grubu web sitesinde paylaşmak istiyor, ancak bunun için kitapların üçünü de bitirip işaretlediğim bölümlere tekrar dönmek istiyordum. Ancak bu aşağıdakileri görünce bekleyemedim, hemen yazmak istedim.. Belki de bunları buradan hiçbir baba okumayacak ama burada duracaklar ve ben kısmetse jr’ı doğurabilirsem sevgilime okuyacağım hahaha

Doğum yapmamış ve tüm gününü yeni doğan bir bebekle geçirmeyen babalara öğütler*
(*Tracy Hogg – Secrets of The Baby Whisperer’dan kısaltılmıştır)

Sayın taze babalar
Bunları Yapın:

İşten bir hafta ya da daha fazla izin alın; eğer alamıyorsanız ve durumunuz uygunsa ev işlerini yapması için birini tutun
Çözüm önermeden dinleyin
Sevgiyle ve yorum yapmadan destek sunun
Yardımınızı istemediğini söylerse, hayır’ı cevap olarak kabul edin
İstemesine gerek bırakmadan, alışveriş, temizlik, süpürge yapın
“Kendim gibi hissetmiyorum” dediği zaman iyi bir sebebi olduğunu bilin

Bunları Yapmayın:
Duygusal ya da fiziksel problemlerini “düzeltmeye” çalışmayın
Onu yönetmeyin ya da aşağılamayın – bir ev köpeği gibi sırtını tıpışlayarak “Aferin” demeyin
Kendi evinizin mutfağına girip yüksek sesle birşeylerin nerde durduğunu sormayın
Karşısına geçip onu eleştirmeyin
Marketten arayıp, istediği herhangi birşeyin kalmadığını söyleyip onun yerine ne alacağınızı sormayın, kendiniz karar verin…………

22 Ekim 2008

Doktor olmak için 10 neden


Foto postla ilgili değil... Yaşama sevinci ile ilgili.

Bu postu yazmak ne zamandır aklımda vardı; neden yaptım ben bunu kendime, neden dr oldum diye sorup dururken bir bakayım nedenmiş demiştim....
(Bunlar bir cerrahi bölüm asistanı olarak benim deneyimlediğim ve yaşadığım şeyler, kendi uydurmalarım yani hehehe)

1. Kendine iyi bir yatak almana gerek yok, çünkü gecelerinin yarısında uyumak için bu yatağı değil hastanedeki bulduğun herhangi bir yeri – çekyat, hasta yatağı, sedye… kullanacağın için yatağa verdiğin para boşa gider.
2. Kuaför masrafı yok, saçını kırmızıya boyatmak istesen de boyatamazsın çünkü ameliyathane bonesinin altında saçın görünmez..
3. Makyaj yapmana da gerek yok.. Maske onu da saklar. Makyaj malzemesi masrafı da yok yani..
4. Yeni kıyafetler almana gerek yok. Sabah üstüne ne giyersen giy önlüğün altında görünmeyeceğinden bir süre sonra kot tişört çemberine girer ve çıkamazsın.
5. Çocuk yapmasan iyi olur (e bu da bişiy, böylece otomatikmen birçok dertten kurtuluyorsun). Mesela, çalışan bir annenin sabah işe gidip akşam gelmemesi açıklanabilir bebeğe ama haftada en az iki kez sabah gidip iki gün gelmemesi, gece evde olmaması çok zor açıklanabilir (sen git doğurttuğun bebeklerin annesi ol bizzat duyulmuş bir laftır)
6. Ev almana gerek kalmıyor çünkü pek gidemiyorsun.. Ama komşu alsan fena olmaz, çocuğuna bakar arada yemek falan yapar..
7. Haftasonları, bayramlarda, yılbaşında nöbetlerin olduğundan öyle seyahat, tatil, yok vizeydi, pasaporttu, tur ayarla, bilet bul gibi sorunların olmaz.
8. Kurban bayramında kurban masrafın yok çünkü nöbette olduğundan kurban kesemezsin.. Bir gün nöbet bir gün evde uyku, bir gün nöbet birgün uyku.. Bayram bitti zaten!
9. Büyük ekran televizyon, DVD player, müzik seti gibi masraflara girmezsin, evdeysen de dinlenme modunda olduğundan seyredip dinleyemeyeceksin zaten.
10. Telefon faturası az gelir, ya ameliyatta ya da uyuyor olursun zira, telefonla konuşmaya da vaktin olmaz.

Not 1: Berna, ÖDÜL için teşekkürler... Ben de blogumu okuyan herkese (kim olduklarını çoğunlukla hiiiiç bilmesem de) devrediyorum bu ödülü...

Not 2: Bugün bir hayat kurtardım. Tek başıma değil, iyi, işini seven, insanları seven, bir hayat için saniyelerin önemini bilen, kendi ve bebeğinin hayatı tehlikede bir anneyi titiz bir aceleyle 10 dakika içinde ameliyata hazır eden bir ekiple.. Bize çok geç ve nedensiz sevkedilmesi nedeniyle bebeği kurtaramadık. Yüksek dikkatle erken tanı ve yeterli acil müdahale ile anneyi kurtardık..
Farkında mısınız, bir hayat kurtardık, bizim işimiz ne güzel dedim...

Cevap: Hastanın kocası acilde hastayı muayene eden ve ameliyathaneye kadar eşlik eden, endişe eden, acele eden, strese giren, daha çabuk üst kata çıksın diye sedyeyi iten ellere yardım eden, cep telefonuyla ekibi arayarak daha çabuk alertness oluşturan doktoru dövdü.

Cevabın sorusu: Neden?

19 Ekim 2008

Arkadaş edinmek için geç mi kalmıştım..

Geçen senelerden birinde, 30'lu yaşlarıma adım da atmışken, arkadaş edinmek için artık çok geç demiştim kendi kendime...

Bunun kaderin bir işi olduğunu, insanın ilkgençlik yaşlarında karşısına çıkan arkadaşlarının öyle iyi, öyle iyi olması gerekliymiş ki, o günlerden taaa bu zor ve karanlık şehir stresinin hepimizi boğduğu, hayatımızı vakitsizliğin esir aldığı günlere kadar gelebilmesi mümkün olabilsinmiş diye düşünmüştüm..

Hayat bana bu konuda acımasız davranmış, çook sevdiğim, zar zor badirelerle edindiğim, oğlaklığından mı nedir kendim gibi sevdiğim arkadaşımı da çoook uzaklara savurmuştu (buna da ayrıca sitem ederim hep zaten).

Ne bileyim, hiç de öyle değilmiş.. İnsan otuzundan sonra arkadaş da edinirmiş, biraz zorlarsa dost da edinirmiş.




18 Ekim 2008

Gizli bahçede, sonbahar.











Normali normal doğum

Öyleyse neden kadınlar sezaryen olmak ister?
Normali normal doğum.. Fizyolojik.. Doğum sonrası hooop hiçbirşey olmamış gibi ayağa kalkıyorsunuz… Bir mucize eseri olan vagina, esnek katlantıları (rugalar) sayesinde koca bir bebeği çıkardıktan sonra kısmen de olsa eski haline dönüyor.. Normal doğumda süt daha çabuk geliyor, bebeğini kucağına alıp emziriyorsun.. Hatta yürüyerek evine gidiyorsun.. Ameliyatın beraberinde getirdiği riskler yok.. Narkoz riski, masada kalma riski, ameliyat komplikasyonları (mesane yaralanması, barsak yaralanması, karın içinde iç organların birbirine yapışmasına neden olan yapışıklıklar) riski yok. Bebeğin akciğerlerindeki sıvı boşaldığından daha rahat nefes alıyor.

Yanlış anlaşılmasın, bu normal doğumu savunan bir yazı olmadığı gibi sezeryanı savunan bir yazı da değil… Zira uğraşsam sezeryanı da savunabilirim… Ama anlatmak istediğim bu değil de, başka bir şey..

Biz insanlar acı çekmekten çok korkuyoruz, ben bunu söylemek istiyorum asıl. Kendi adıma konuşacağım, yıllardan beri kadınların doğum yaparken nasıl acı çektiğini görüyorum (çalıştığım merkezde epiduralle normal doğum yapılmıyor, kaldı ki epidural yapılsa bile tutmama riski var ya da epidural için gereken anı yakalayamama riski de var).. Kadınların acı çekerken nasıl kendilerinden geçtiğini, en mantıklı, kültürlü, bilgili olanların bile ağrıyla nasıl değiştiğini, kesin beni, öldürün beni diye bağırdığını görmek bende bir ağrı fobisi oluşturuyor.. Belki dişçide en ufak bir işlemi bile anestezisiz yaptıramamam, HSG’yi uyumadan çektirememem, normal doğum yaptığımı gözümün önüne bile getirememem de bundan olabilir. Bilmiyorum.

Burada antiparantez bir not, evet sezeryan oldum ben ama endikasyonu vardı. IVF gebelikleri (hele de uzun denemeler sonrası olanlar) normal doğurtulmuyor. Sezeryanın en büyük avantajı, yıllar içinde bu kadar çok tercih edilmesinin nedeni, normal doğum eyleminin bebek üzerinde yarattığı riskleri ortadan kaldırması. Bu nedenle, bebeğin riske atılamayacağı durumlarda, tekrarlayan düşükler, tüp bebek, aşılama gibi tedavi ile olan gebelikler gibi durumlarda tercih ediliyor.

Benim karar veremediğim, doktorum “seni sezeryanla doğurtacağım” demeseydi, ben normal doğurur muydum… Bunu sıkça düşünüyorum. Şu anda sancı çeken gebelerden oluşmuş bir çok sesli koro eşliğinde yazıyorum bunları. Karar vermekte zorlanmam, yıllardır sürekli duyduğum ve bilinç altımda yankılanan bu sesler.. Bu acıları çekmeyi ben göze alabilir miydim?

15 Ekim 2008

Paranla rezil olmak ne rezil bir durum


Bu yazıyı okumadan önce gerilim katsayınızı düşürmek için kışlık Damla'ya bakabilirsiniz... Çünkü bu elektrikli bi yazı hahahaha

Paranla rezil olmak: 1

Normal bayanların tam gün aldığına yakın bir ücret ve çok iyi çalışma şartları önermemize rağmen, yaklaşık 3 aydır yarım gün çalışacak bir bayan bulamıyoruz. Ev işlerine yardımcı bayan aranıyor ilanlarının çokluğu hep dikkatimi çekerdi, meğer aranıp bulunamadığındanmış.

Ya hepsi tok alıcı, ya da paranın hiç kıymeti kalmamış.

En son, uzun süredir iş arayan ve bizimle tanıştığında çook sevinen (sevinmiş gibi yapan?) Fatma hanım da, işe ilk başladığı günden, hatta evi öğrenmek için ilk gelişinde, "Ufff bu yol çok uzak, ne yapsak, nasıl gidicem" diye söylenmeye başladı.

Ben de ona "E be Fatma hanım, sen Koşuyolu nerdedir bilmiyor muydun, niye sormadın, işi ona göre kabul etmedin, trafik saatinde çıkma dememize rağmen niye sabahın 8'inde yola çıktın" demedim.

Yeni birini aramaya başladım.

Bu arada, annemin kapıcısı da çook hevesli olduğu halde sonradan binbir dolapla beni atlatmıştı, meğer, kaynanası orda sana çocuk da baktırırlar, yemek de yaptırırlar, hem Cemile'ye de ayıp olur demiş (Cemile bana iki haftada bir temizliğe gelendi ama bazen haber vermeden gelmediği için onunla çalışmayı bıraktım zaten). Ben de, bu annemin kapıcısına, gerçekte vereceğimin 2 katı ücreti kaçırdığını, başkasını bulduğumu söyledim. Haliyle içine oturdu. Ertesi gün gelip anneme "Allah'tan ümit kesilmez abla, sizin kadın gelmediyse ben geleyim" diye gelmiş. Demek ki neymiş, para ortaya çıkınca Cemile de akraba da yalan olmuş. Annem, "e hergün geldiğin evde tabii ki yemek yapacaktın, ya ne yapacaktın.. (Herhalde Seda Sayan izlemesine izin vereceğimi sanıyor.) Yeri gelirse çocuğu da bırakacaktık... demiş.. Şimdi benim gerçekte vereceğim paraya, bir villaya tam gün başlamış. Biraz görsün dünyanın kaç bucak olduğunu 200 m2 evde tam gün, Fatma hanım da yolu bahane edip bıraksın işi, diyeceğim ki, gel aynı paraya bende yarım gün çalış..

Paranla rezil olmak:2

İkizlerle annesi ve babası dün taşındı.

İnternetten MNG kargo diye buldukları şirket, 5 saat geç, MND kargo olarak, malzemesiz, köpük - battaniye - varil - koli vs şeylersiz, düz bir kamyonla ve 6 Türkmen tıfıl gençle geldi. Gece 2'de anca eşyaları yeni eve atıp kaçtılar.. Şu anda ikizlerle annesi bizde, sinirleri yıpranmış, ömürlerinden ömür gitmiş şekilde uyuyor. Eşyalar odaların ortalarına yığılı gidip yerleştirmemizi bekliyor.

Bizim kamyonun başka işi çıktı diye başka birini yollayan sahte MNG adıyla internetten insanları AVLAYAN sonra da rezil eden İzzet denen adam, Allah'ından bul. Evden eve nakliyat bu mu hıyar herif!!

10 Ekim 2008

Ev kazaları hep başkalarının başına mı gelir?

İnsanın korktuğu başına gelince kendini iyice salak hissediyor!!
Canımdan canım gitti, aklıma gelen başıma geldi, ne diyeceğimi bilemedim!

Dünyadaki çocuk ölümlerinin birçoğu -yüzde bilmemkaçı- ev kazaları yüzünden olur diye okumuştum bir yerde.. Hiç üzerime alınmamıştım. Doğrusu ya, evde hiç önlem almadım kızım doğunca. Ona herşeyi, riskleri, tehlikeleri doğduğundan beri anlattım, hep yanında oldum, hiç bırakmadım onu tek başına. Ben yoksam da mutlaka birinin gözetimi altında bulundu.

Hatayı nerde yaptım? Ev kazaları hep çocuklar yalnızken olur sanmakla. Bize olmaz sanmakla. Bizim başımıza gelmez sanmakla. Korktuğum başıma gelmez sanmakla.

Saniyeler içinde olabileceğini düşünemedim hiçbirşeyin. Oda kapılarına takılı anahtarlar her baktığımda, birgün Damla kendini kilitler mi acaba diye düşündüm.. Begüm de kalmıştı, hep duyuyoruz, sakın Damla da yapmasın dedim.. Son günlerde topuz şeklindeki kapı kollarına takmıştı kafayı, kilitlere basıp duruyordu, sürekli oynuyordu ama bunun olacağı hiç aklıma gelmemişti. Neden acaba!

Koca bir salağım da ondan!

Ayrıca kocam apartman toplantısına giderken de, cep telefonunu al, birşey olursa nasıl haber verecem diye kötüyü de çağıran bendim.

Sonra, tam oyun oynarken, an içinde, Damla koridora geçip el salladı, Ayşee dedi (Ayşe ablasıyla gülüşüyorlardı) ve kapıyı küt diye kapattı. Işığın yanıp yanmadığını bile bilmediğim, camsız, arkası görünmeyen, altı tamamen kapalı ve tek taraflı açılabilen kapıyı KÜTTTT diye kapatıp topuzun düğmesine basarak kilitledi.
Bir saniye içinde.
Anında.

Sonra, önce oyuna devam ettiğini sandı. Ayşe Ayşe diye bağırmaya devam etti. Sonra kapı açılmayınca bağırmaya başladı. Benim de sesim titremeye..

Sonra, annemi aradım. Ayşe, babamızı çağırmaya koştu. Ben panikledim.
Osman gelir gelmez kapıyı kırmak için omuzlamaya başladı. Damla sese korkup ağlamaya. Ben de onun sesine ağlamaya.
Bebeğimi kucağıma aldığım an, kendi salaklığım nedeniyle sinir krizi geçirdim.
Önce beni, sonra kızımı sakinleştirdiler.

Bu olaydan alınacak dersler:
1. KORKTUĞUN HEP BAŞINA GELİR.
2. GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTEMEZ.
3. SALAKLIK ETME. ÖNLEM AL.

Not: İleride bir gün minik kalbimin kurduğu ilk uzun cümle nedir diye hatırlamak istersek diye yazıyorum:
Anneanne biraz daha çorba istiyom.

8 Ekim 2008

Süper anne değilim.. Olmaya niyetli miyim?

Bu postu, vicdan muhasebesi için mi yazıyorum? Destek mi arıyorum? Nereye gittiğim konusunda kafam mı karışık?
Bir anne neler yapar / neler yapmalı?
Yavrusunu besler, onunla oynar, uyutur, uyanınca yanında olur.
Bir evkadını neler yapar?
Eşini besler, onunla oynar, yanında olur, evine bakar, temizler toplar, ilgilenir.
Bir çalışan ne yapar?
İşine gider, (doktorsa) hastaları sever, ilgilenir, muayene eder, nöbet tutar ve böylece mesai dışındaki zamanların da bir kısmını işinde geçirir, tüm gün hastayım-yorgunum demeden ameliyat yapar
Bir kadın ne yapar?
Spor yapar, sosyal olaylara katılır, gezer dolaşır, alışveriş yapar, arada TV izler, sinemaya gider, kuaföre gider, kitap okur. Seyahat eder.

Bir kişi bunların en fazla kaçını bir arada yapabilir?
Kaç tane sıfat seçebilirim aradan? Anne ve çalışan kadın mı? (E sevgilim ne olacak? evim?)
Anne ve kadın mı? (İşim, kocam evim ne olacak?)
Anne ve eş mi? (Kendim ne olacağım??)

Hepsini birden OLMAK ZORUNDAYSAN ve görevlerin hepsini de yerine getirmek istiyor ya da ZORUNDAYSAN ne olacaksın:
SÜPER ANNEEEEEE

Ya da benim gibi hepsini yapmak ister, bazılarını ucundan biraz yapar, sonuçta hiçbirini hakkıyla yapamazsın. Hele de oğlak burcu mükemmelliyetçi takıntılı biriysen,
sonunda depresyona girersin.

Hangisinden ayrılabilirim kendimi biraz rahatlatmak için? Evimden işimden bebişimden kendimden?

Saçma bir post oldu okuyanlar için, zaten kimse beni anlasın ya da acısın diye de yazmıyorum ki, kafamı netleştirmek için yazıyorum. Sonuçta varmak istediğim nokta şu: Ne yapsam da, ne kadar çabalasam da, kimde beni takdir etmiyor, aa işten gelip yemek yapabilmişsin şahane olmuş, ya da aaa evi süpürmüşsün, ne kadar temiz olmuş.. Aaa bugün nöbette sabaha kadar beş ameliyat yapmışsın ne güzel aferin, ödül olarak ertesi gün de dört tane yap.. Aaaa bugün gündüz beş sezaryene girmişsin, akşam da ödül olarak bebişi parka götür... demiyor kimse malesef.

Sonuçta bir kadın doğum asistanıyım ve bir günüme malesef en çok iki kimliğe ait aktivite sığıyor.. Mesela bu ay doğumhanede gündüz o kadar çok yoruluyorum ki, (en az beş ameliyat her gün), akşam ne kızımla ne kendimle ne sevgilimle ilgilenecek halim kalıyor. Birisi yemek yapmışsa (anneme sağolsun) yedikten sonra cup yatak.. Saat sekizde uyku... Yüzmeyi bıraktım bu ay mesela.. Meditasyon yapardım kendim için, onu hepten bıraktım. Nerdeee günde kırk dakika ayırıcam kendime!!!!

Hatayı baştan yapmışım da haberim yok. Evlenip yuva kurayım, hele ki üç çocuk istiyorum, onlara bakıp büyüteyim cümlesine, bu kadar yıl okudum tıpta, bari uzman olacaksam da sağlam bişey olsun en iyisi, kadın doğumcu olayım şeklinde bitirmemeliymişim. Anne olmak çok önemli benim için, bari rahat bir bölüm seçeyim de işte çok yorulmayayım diye bitmeliymiş.
Gerçi anneyi de 30 yaşından sonra oldum ya, o da ayrı bir konu!!

Bu yazı bitti ama benim söyleyeceklerim bitmedi.
Devam edecek.

5 Ekim 2008

İkizler. İki taneler. Aynılar.


Gözümle gördüm, elimle tuttum, besledim, altlarını değiştirdim, uyuttum, üstlerini örttüm hem de biçok defa..
Ama hala inanamıyorum iki tane olduklarına yaa....
'Küçük Asya'lar sizi!

Bayram yemeği

Ben toplu aile yemeklerini, hep beraber masada yenen uzuun sohbetli kahvaltıları, kalabalık toplantıları çok severim.
Yalnızlık fobim mi var? Burcum gereği mi böyleyim?
Cevabını bilmiyorum..
Ama şunu söyleyeyim, bu sene bayramın 1. günü annemde ve 3. günü bizde yenen yemeklerin tadı damağımda kaldı.
Annemde ailecektik.
Tavuklu pilavımızı yedik.
Üçüncü günü, bizim evde birbirinden güzel üç bebiş ve onların onlar kadar güzel aileleriyle şahane bir sofrada (annecim ellerine sağlık) buluştuk.

Gelenlerin, yiyenlerin, bizimle birlikte olanların ve olanların ayaklarına, gönlüne sağlık....

4 Ekim 2008

Siz ikinizi var ya....


O kadar çok seviyorum ki, ben bile şaşıyorum!

Evimizin alt sokağında bir gizli bahçe...


Ben sessiz, sakin, ağaçlı, çimenli yerleri gerçekten çok severim.
Bahçelere bayılırım.
Bahçesi var diye zemin kat bir evde oturuyoruz mesela....
Kalabalık gürültülü yerlerden nefret ederim... Mesela parasını ödediğimiz halde böyle bir tatil köyünde kalmayıp, sessiz sakin huzurlu Paradise Garden butik otele gidip kalmışlığımız vardır.
Bu nedenle, evimizin bir alt sokağındaki, hergün işe giderken önünden geçtiğim, yıllardır bir kez bile gitmediğim bu parkı görünce çooook şaşırdım!

Apartmanların arasına sıkışıp kalmış bir gizli bahçe.. Sessiz, sakin, huzurlu.. Çocuk parkı, banklar, spor aletleri, piknik masaları...
Ben bu parkı çook sevdim.. Bundan sonra hergün ordayım, beklerim :)
Bkz: Fahri Erdoğmuş Parkı, Barbaros Mh, Üsküdar.

How to build a toy kitchen

How to build a toy kitchen diye google'da arama yaptığımda karşıma çıkan şu: sitedeki bu mutfak mıydı bana ilham veren bilmiyorum.. Ya da er geç bir mutfak yapacaktım kızıma (Ayça her zaman kendin yap diyerek bende bu duyguyu oluşturmuş olabilir), ama ne zaman bu işe girişeceğimi bilmiyordum.. Taa ki Toyiki'de şu bomboş duran

Cherie bebek standını görene kadar.. O an evdeki malzemeler ve teyzoş Ayçaada'nın yeteneğinin benim fikirlerimle birleşince harika olabileceğini hissettim.
Ayça ile dün gece on buçukta buluştuk, gece 3'e kadar çalıştık. Ertesi gün 12'de Damla hanımın uyumasıyla babamız da bize katıldı ve saat üç gibi mutfağımız hazırdı..
Bu projeden ilham almak isteyen anne babalar olursa diye, kullandığımız malzemeleri ve adım adım mutfağın yapılışını anlatacağım..
Kullanılan malzemeler:
İki adet Cherie oyuncak bebek standı (karton)
Bir adet tuvalet adaptörü kutusu (yan duvar), converse ayakkabı kutusu (fırın) ve çizme kutusu (diğer yan duvar)

İkea'dan alınan çengeller
lavabo için dikdörtgen saklama kutusu ve eski bir batarya
Bolca koli bandı, çift taraflı bant, uhu, süsleme malzemeleri, vida, plastik büyük vidalar, alüminyum folyo, tek tarafı yapışkanlı kaplama kağıdı (duvar kağıdı gibi birşey), mutfak malzemeleri şeklinde oyuncaklar, erzak için minik mama kavanozları, sünger, aklıma geldikçe eklerim.
Önce, aynı yükseklikteki iki kutudan tezgahın yan ve arka duvarlarını oluşturduk. Kutuların aynı boyda olması ve aralarında kalan açıklığın fırını oluşturacak olan converse kutusunun genişliği ile tamamen aynı olması tümüyle kızımın şansıdır, özel olarak ayarlamadık.
Ayaklar oluştuktan sonra, oyuncak standlarından birini tezgah oluşturacak şekilde ters çevirip ayakların üzerine oturttuk.
Arada kalan boşluğa fırını yani converse kutusunu monte ettik (bağlayarak ve yapıştırarak)
Tezgah üzerinde lavabo olacak olan saklama kabı büyüklüğünde dikdörtgen bir oyuk açtık, babamız diğer oyuncak standını vidalarla tezgahın üzerine sabitledi.
Ortaya böyle bir ham oluşum çıktı.
Sonra, Ayça'nın yoğun gayret ve dikkatiyle tüm açık alanları kaplama kağıdıyla tek tek kapladık.

Gece şu aşamadayken bıraktık, Damla farketmesin diye üzerini örtüyle örterek gizledik.
Ocağı kartondan kesip tek tarafı alüminyum folyo şeklinde bantla kaplayarak yaptık. Bu arada yaptık ettik diyorsam, çoğunu Ayça yaptı, ben yardım ve asiste ettim :)

Fırının içini alüminyum folyo ile kapladık, metal çubuklarla raf yaptık.
Fırın ve ocağın düğmelerini plastik vidalarla yaptık. Mutfak önlüğünü, alttaki perdeyi, el bezlerini anneannemize sipariş ettik (inanmayacaksınız ama 10 dakika sonra hazırlardı, böyle yetenekli anne ve kardeşe ben arada nasıl yeteneksiz çıkmışım hayret)
İşte muhteşem mutfağımız!!! (Beğenenler söylesin beğenmeyenler sussun hahaha)





Açılışımızı, mutfağın üzerine bir örtü örttükten sonra Damla hanımı çağırarak yaptık..

Çok şaşırdı, sevindi.. Uzuun bir süre oynadı. Önlüğünü üzerinden çıkarmadı.. Bize fırında patatesli makarna pişirdi.
Henüz tam olarak anlamadığı için yanında biz olmadan oynarsa kartondan olan mutfak kolayca parçalanabilir (üzerine oturmaya çalıştı mesela, bunun da sebebini şimdi yazarken anladım, çünkü ben yemek yaparken onu tezgahın üzerine oturtuyorum:) )
Bu nedenle uzun ömürlü olması için bir süre birlikte oynayacağız mutfağında küçük hanımın..
Katkısı olanlara (Ayça, annem, aşkım ve Ayşe ablamız) çooook teşekkür ederim.. Bir hayalimi (umduğumdan da iyi) gerçeğe dönüştürmeme yardım ettikleri için....

2 Ekim 2008

Anne aydede yap, baba evi süpür

Bunu da tarihe not düşmek için yazdım!