Büyük bir heyecanla garaj satışıma hazırlanıyorum.
Son iki haftadır, evim de ben de hafifleme dönemi geçiriyoruz. Demek ki 40 yaş paketine bu da dahilmiş.
Bana yaramayan, çocuklarıma yaramayan, kullanmadığım, kullandığım ama bana haz vermeyen, pek de beğenmediğim, beğendiğim ama güzel durmayan herşeyi ama herşeyi hayatımdan çıkarıyorum.
Tabii ki bu dediğim o kadar kolay değil. Öncelikle sahip olduğumuz "şey"lerle vedalaşmanın o kadar da kolay olmadığını görmüş oldum.
Örneklerle konuşacak olursam: "Bu hediye gelen fincan takımı dursun da üst dolapta, gerek olduğunda kullanırım" diye sakladığım fincan takımımın kutusu solmuş sırasını beklemekten, fincanların modası geçmiş.
"Bu vazolar çekmecede dursun, aynı anda beş canlı çiçek gelirse koyarım içine." Ömr-ü hayatında bir kez aynı anda beş çiçek gelir, onda da pet şişeye koy n'olucak.
"Bu kıyafet de çocukların yedeğinde dursun, temiz çamaşırı kalmaz falan, giydiririm.." Haftada üç kez çamaşır yıkanıyor zaten, Allah aşkına, hiç bittiği oldu mu temiz çamaşırların? Raflardaki yığıntı hiç azalıyor mu?
"Bu yastık kılıflarını saklayım da kullandıklarımdan sıkılırsam bunları takarım.." E bunlardan zaten sıkıldığın için kaldırmamış mıydın? Baza bunun gibilerle dolu değil mi? Bunları saklarken saklarken modası geçmiyor mu?
Peki çılgınca biriktirdiğin sakladığın ama giymediğin, kullanmadığın ya da her giydiğinde "ben bunu sevmiyorum" diye düşündüklerin? Heves edip aldığın ama hiç oynamadığın tenis raketleri? Giymediğin plaj terlikleri? Modası geçmiş mayolar?
Zor oldu ama oldu. Hepsiyle vedalaştım. Koli yığınları boyumu geçti, dağ oldu. Onlara baktıkça bilr hafifliyorum. Sanki buyük omuzumdan, üzerimden kalkmış gibi hissediyorum. Dolaplarıma uzun süredir taşıdıkları bu gereksiz yük için üzülüyorum. Boş dolap kapaklarını açtıkça mutluluk duyuyorum.
Marie Kondo haklı bence. Artık evimin dağılması çok zor (tabii çocukların başarıyla yarattığı dağınıklığı saymazsam).
Şİmdi garaj satışıma hazırlanıyorum. İnşallah çok güzel, yüksek enerjili, bol dünüşümlü, enerjinin keyifin aktığı bir gün olacak.
Gel, sen de gel.
Burası benim hayal alanım. Adım Hayal. Kendi kendime gezintiye çıkmak istediğimde buraya uğrarım. Kimseleri almam yanıma. Gülersem de kendim gülerim, ağlarsam da kendi kendime burada ağlarım.
Buyrun, ben
16 Mayıs 2016
12 Mayıs 2016
İki çocukla tatil
İki
çocuğumla çıktığım en anlamlı ve belki en zor seyahat, geçen
hafta okulun bir haftalık sömestre tatilinde gittiğimiz Berlin
seyahati idi.
Çocuklarımdan
biri 9 biri 7 yaşında. Bu geziyi sadece onların zevk alacağı
hoşuna gideceği şeyleri yapacağımız şekilde planlamıştık.
Geçen seferki Berlin ziyaretimizde gördüğümüz Lego Discovery
Center, Madam Tussaud's ve Sea Life'ı bu sefer plana koymadık.
Gezdiğimiz
müzeleri ve hayvanat bahçesini ayrı ayrı yazılarda detaylı
anlatmıştım. Bu yazıda ise bu gezinin ana fikrinden bahsetmek
istiyorum.
Bu
kez ilk defa, anne baba çocuklar şeklinde çekirdek ailemizle
gittik seyahate. Evlerinde kaldığımız kuzenlerimizle yaptığımız
geziler haricinde de dördümüz keşfettik Berlin'in çocuk dostu
köşelerini.
Bu
gezide, çocuklara sırt çantası taşıma sorumluluğu verdim. Hava
çok soğuktu. Çok ama çok soğuktu. Çantalara öncelikle herkesin
kendi atkı bere ve eldivenlerini koydum. Yanlarına su koydum.
Mataralarına sabahları su doldurduk evden çıkmadan ve susadıkça
bana ağlamak yerine çıkarıp içtiler. Her gittiğimiz yere
yanımızda yiyecekle gittik. Sabah evden çıkmadan birer sandviç,
elma, yerine göre bisküvi vs atıştırmalıktan oluşan bir
beslenme hazırladım. Müzelerde, bizimkilerden farklı olarak,
“piknik alanı” adında bölümler vardı. Acıktığımızda,
müzenin normalden pahalı olan kafeteryasında yemek veya müze
dışına çıkıp restoran aramak yerine, piknik alanında
çantamızdaki yemeklerimizi yedik. Bunun içn harcadığım mesai
ekstra bir on dakika ama gerçekten uğraşmaya değdi.
Metrolarda
biletmatklerden para atıp biletleri kendileri aldılar, kendileri
okuttular. Ufak tefek alışverişlerini kendileri yaptılar,
bildikleri kadar İngilizce ve benim öğrettiğim tek tük Almanca
kelimeleri kullandılar (Was kostet, Danke schön gibi).
Bu
sefer ilk kez kendilerine ait bir bütçeleri oldu, 10 euro gibi az
da olsa, paralarını ceplerinde taşıdılar ve hediyelik eşya
almak üzere kullanamalarına izin verdik. Gerçi her gördükleri
hediyelik eşyacıya girip, herşeyi almak istediler. Yönlendirdik
ama çok istedikleri şeyleri almalarına saçma da olsa izin verdik
(Tuna pusula aldı mesela, Damla yüz bininci tükenmez kalemini
aldı). Damla parasını kardeşine birşeyler almak için, bilet
parasının üstünü tamamlamak için vs düşünmeden harcadı
(harcayabildi). Kar küresi de aldılar, paraları bitti zaten :) Bir
tek Doğa Tarihi Müzesi'nde çok gereksiz şeyler (normalde 3 lira
olan el fenerini müze dükkanından 30 liraya almak gibi mesela)
için tutturuk oldular ama savuşturmayı başarabildik şükür :)
Gittiğimiz
her yerden giriş bileti, metro bileti, broşür gibi hatıralar
topladılar. Bu sefer niyatim onlara bir albüm hazırlatıp oraya
yapıştırmaları ve anılarını yazmalarıydı. Ama hala
yapamadım. Aslında geç değil bence :) Ama Tuna'nın ev ödevi
için çizdiği televizyon kulesini görünce çok beğendim, en
azından o yapmış oldu bunu.
Şimdi
ilk fırsatta tatil fotoğraflarını birlikte bakıp, seçip
bastırmayı istiyorum. Geçirdiğimiz güzel birkaç günü
hatırlayıp, onları sonraki tatile hazırlamayı düşünüyorum.
7 Mayıs 2016
Marie Kondo ile ev ve ruh temizliği (arınması)
Herşey
Elif'in önerdiği bir kitabı okumamla başladı. Marie Kondo adlı
Japon hanımın, mesleği olan ev düzenleme ve temizleme ile ilgili
bir kitap bu. Kitabı Maalesef yurtdışı seyahatime giderken yolda
okudum ve (Maalesef? Neyse ki?) koskoca seyahati alışveriş
yapamadan tamamladım.
Kafamda
deli düşüncelerle.
Bu
ayakkabı bana haz vermiyor. Bu cüzdan haz verdi ama ihtiyacım yok.
Bu elbise çok da lazım değil. Bu saate gerçekten ihtiyacım var
mı? Bu oyuncağın benzeri var ya evde.
Zemin
hazırlayan almadim.blogspot.com sitesi idi, Konmari üzerine mum
dikti.
Dönüş
yolunda Marie'nin sözleri kafamda dolap beygiri gibi dönüyordu.
Gözlerimi kapattığımda evdeki eşyalar giysiler oyuncaklar
üzerime gelmeye başladı iyice. Evet ben kolay atmamla ve işime
yaramayan şeyleri vermemle bilinirim, evim her zaman düzenlidir.
Ama
farkettim ki evim, dolabım, çevrem bana haz vermeyen eşyalarla
dolu. Marie'nin temel kuralı “haz”. Haz almadığın herşeyi
çevrenden uzaklaştır diyor Marie. Haz aldığın nesnelerle
çevrilmiş bir hayat düşünsene... Çevrene her baktığında
mutluluk duyarsın..
Ben
de evdeki eşyaları – giysiler, kitaplar, mutfak eşyaları,
çocukların giysi oyuncak ayakkabıları vs- şöyle bir alıcı
gözle incelediğimde, ne kadar çok olduklarını farkettim.
Gerçekte bir çoğuna ihtiyaç duymadığım bir dolu şey! İhtiyacı
geç, çoğunu sevmiyordum bile. Ucuzdu aldım, hediye geldi,
kusurlarımı sakladığı için aldım, kuzenime fazlaymış bana
verdi, bla bla bla.
Sonuç
olarak, evimde bulunan fazla – gereksiz – bana haz vermeyen
herşeyden kurtulmaya karar verdim. Marie Kondo bunu fazlalıkları
çöpe atarak yapmamı öneriyor ama ben buna kıyamayacağım için
başka çözüm aradım. Annemin evine göndermek de yasak. Çok
planlı, sistematik bir şekilde atıyorsunuz evinizdeki
fazlalıkları.
Eşya
elden çıkarırken, bunları geri dönüşüme nasıl katabileceğimi
çok uzun düşündüm. Bunlar benim işime yaramasa da çok para
verdiğim ya da sevdiğim şeylerdi. İhtiyacı olduğunu düşündüğüm
birilerine verdiğimde, bir süre sonra aslında ihtiyaçları
olmadığı için giymediklerini ya da kullanmadıklarını ve
onların yeterince kıymet görmediğini görüp üzülüyordum.
Böylelikle birilerine vermeye de kıyamaz oldum.
Ben
de Almanya seyahatimden aldığım gazla, fazla eşyalarımı satmaya
karar verdim. Evet satmaya. Çok heyecanlıyım. Bu heyecanım
geçmeden hazırlanıp, evimin bahçesinde bir “Garaj satışı”
yapmayı planlıyorum. Şimdilik hedefim, yetiştirebilirsem 22 Mayıs
Pazar günü.
Amerika'da
yaşamış ve bu tarz satışlara çok alışkın olan arkadaşım
Beril'in bu fikrimle ilgili yorumu çok hoşuma gitti, yaklaşık
söyle dedi: “Çöpe atmakla aslında kullanım ömrü çok olan
bir sürü şeyi tedavülden kaldırıyoruz, üstelik onları yok
etmek için bir sürü dünya kaynağını israf ediyoruz, ama
satarsak paylaşım ekonomisine dahil edeceğiz ve biz de dahil
olacağız, çünkü ihtiyacı olan insanlar bunları alıp kullanmış
olacak...”
Kısacası,
sizleri önce Marie Kondo'nun kitabını okumaya, sonra garaj
satışıma, birlikte paylaşım ekonomisine dahil olmaya, sonra da
fazlalıklarınızdan kurtulmaya davet ediyorum.
Sevgiler
sunarım efendim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)