ANKARA'DA, evimden uzakta üç günlük bir kurstayken yazdım, kağıda kalemle. Şimdi huzurlarınızda...
Tek başına seyahate çıkmak ihtiyaç mı, mecburiyet mi? Fırsat mı, yük mü?
Kendi kalemden, evimden uzağım. Dayanacak omuzum, kokusunu içine çekerek başımı dayayabileceğim kimsem yok. Gül kokulu bebeklerim yanımda değiller. Annem, kardeşim yok. Kimse yok.
Ankara’yı da sevmem zaten. Kimsem yok burda. (Hep kışın mı geldim, nedir?) Hep gri bu kent, hep cazibesiz, hep kapalı hava, karanlık. Su da yok, doku da yok bana göre. Hep sınav için geldiğimden midir, hep mecburen geldiğimden midir? Yıllarca kazanamadığım / girmediğim Tıpta Uzmanlık Sınavı’nın burada olmasından mı sevmeyişim? En sonunda, hem de istediğim bölümü kazansam bile, hatta geçen kış çok da yolunda giden bir işimin Sağlık Bakanlığı’nda hallolmasına rağmen, sev-mi-yo-rum. Kanımda İstanbul dolaştığından da olabilir, İstanbul ve Ankara’nın aynı cümlede olabilmesi zor zaten.
Zorunlu seyahatten girdim, nerelerden çıktım. Aslında bugünlerde başka bir yerlerdeyim. Sanki Antep’te uzun süre yaşayasımız var gibi olduk biz. Alıştık mı, bulaştık mı Antep’e?
İstanbul, neden bıraktın çağırmayı beni?
2 yorum:
Dön dolaş yine gel, hep gel, temelli gel...Ben çağırıyorum seni...Bütün kalbimle...
Bence Antep te kalın bir süre daha, size iyi geldiğini yazılarınızdan anlıyorum.Sevgiler
Yorum Gönder