Bir uşağım olsaydı ve adını Sebastian koymuş olsaydım (ki olsaydı koyabilirdim, ama adını koymam için bana doğmuş olması gerek ki o da saçma olurdu), şöyle düzelteyim, Sebastian diye bir uşağım olsaydı ona sık sık şöyle derdim:
Ben hayatın akış hızına yetişemiyorum Sebastian..
En güzel günlerimiz acaba öğrencilik miydi yahu? Boş vakitten bol hiç birşeyimiz olmadığı zamanlar. Çok geride kaldı o günler, o yüzden hayalimde bi emeklilik lafıdır gidiyor.
Günlerin değil haftaların, ayların peşinden bakıyoruz şimdi hüzünle. Daha yaz gelecekti, kış ne ara başladı diyoruz.
Çocuklar, bebeler hatta, doğdu büyüdü şimdi üniversite seçme telaşındalar. Güzel gözlü pembe saçlı canım kızım sınava hazırlanıyor bu sene. Gözlemlediğim kadarıyla, lise sonlar akılları beş karış havada geziyorlar. Ne istediklerini bilmeyen, hedefi olmayan, ders çalışmayan, benim gördüklerimin yarısı yurt dışında okumaya kararlı - böylelikle de sisteme girmeyen dahil olmayan.. Pandemide ergen olan nesil biraz yitik, biraz eksik bence.
Benimkiyse nokta atış şeklinde, bence çok kendisine uygun bir bölüm seçti. Dijital oyun tasarımı. Türkiye'de en iyi olarak iki özel üniversitede var. Böylelikle yıllarca özel okutmam, çalışıp devlet üniversitesi kazansınlar diyen ben, tükürdüğümü derhal yalayarak, kendisine arka çıktım. Çünkü garip ama hakikaten kendisine çok uygun bir bölüm. Hem görsel tasarım hem müzik hem dijital.
Resim: Pembe çiçeğim anneannesinin doğum gününde, ilk resimde ben ve annemle, ikinci resimde ise babası ve köpeğimizle.
Peki başarı ne? Sınavda yüksek puan mı? Mutluluk mu?
Peki ben ne ara, çocuklarım başarılı olsun, birinci olsun, sınavda yüksek not alsın, hukuk, mimarlık, tıp okusun diyen hırslı anne modelinden, aman sevdikleri şeyi okuyup mutlu olacakları işi yapsınlar, mutluluk paradan daha öncemli, su akar yolunu bulur diyen anne modeline evrildim? Bu da benin başarım (mı).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder