Buyrun, ben

Buyrun, ben

23 Kasım 2013

Mutluluğu hep uzaklarda aramak

Daha lise yıllarında falandım. Her gün, o günü mutlu mu geçirdiğimi mutsuz mu geçirdiğimi yazdığım bir defterim vardı. Hatırladığım kadarıyla, genelde mutsuz bir yüz çizerdim defterime.
Daima, mutluluğum bir şarta bağlı olurdu. O gün kötü bir şey olduysa, birşeylere üzüldüysem, kırıldıysam, o gün mutsuzum demekti. İstediğim bir şey olduysa, birşeye sevindiysem, o gün mutlu bir gün oluyordu.
Yani mutluluğum bir şarta bağlıydı: Beni mutsuz edecek bir şey olmamış olması ve ayrıca da beni mutlu edecek bir sebep olması şartına.
Yani mutluluğu içimde değil dışarıda arıyordum. Bulamıyordum.
Gün sonunda, sağlıklı olduğum ve ailemin varlığı ve sağlıklı olması, güzel bir okulda okumam, güzel bir şehirde yaşamam ve sevdiğim şeyleri yapabiliyor olmam, sevdiğim mesleği seçmiş olmam gibi şeyler -PEK ÇOK İNSANI OLDUĞU GİBİ- beni de mutlu etmeye yetmiyordu.
Ben, bu gerçeğe taa 35 yaşımda uyandım. Yüzlerce kitap okuyarak, kardeşimin desteğiyle ve Esra'nın ittirmesiyle.
Öğrenciyken mutluluğu arama denemelerimde kendimi depresyonda sanırken gittiğim bir psikiyatrist abim, demişti ki, "ben şimdi senin psikiyatrın olursam kendini hasta sanırsın, değilsin. Oğlak burcusun, ben de öyleyim, 35 yaşına kadar dalgalanıp sonra durulacaksın" (belki de bu beni erteledi, olabilir).
En sonunda nihayet, uyandım. Aslında şu klişenin içindeki gerçeklik payını farkettim:
"Mutluluğu uzaklarda arama, kendinde ara."
Uzun çalışmalar yaptım, kitaplar okudum, Esra'yla bitmek bilmeyen, sonu gelmeyen seanslar yaptım. Enerji alanımı değiştirmeye uğraştım.
Bir sene sonra toplamaya başladım nihayet bunun meyvelerini. Önceden hep ilk tanıştığım insanlar negatif enerji aldıklarını söylerdi, geçen hafta biri benden güzel bir pozitif enerji aldığını söyledi.. Çalışma arkadaşlarım, ailem, eşim, son bir yıldır daha mutlu, daha güleryüzlü, daha sakin, ... olduğumu söylüyor.
Bu benim en büyük ödülüm. Kalbimin ortasındaki o ağırlık, o "şarta bağlılık" kalktı. Üzücü bir şey yaşadığımda dahi artık yüreğim ağırlaşıp suratımı astırmıyor, hayatımı karartmıyor. Mutluluğumu durdurmuyor. Dün farkettim ki, savunma kalkanlarımmış beni mutsuz eden, nihayet onlardan kurtulabilmişim. Sürekli bir mağdur duygusu içimdeymiş, hep ezilen, haksızlığa uğrayan sanıyormuşum kendimi, bu yüzdenmiş sürekli tırnaklarım dışarıda gezişim.
Yok artık. Artık açığım.
Ve çok şükür ki mutluyum.
Evet, olsaydı daha iyi olurdu'larım hala var, bu da böyle olsaydı'larım da var, ama çok şükür çok şükür, sahip olduklarımın da farkındayım.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu bana çok iyi geldi. Benim için de umut varmış demekki! Teşekkür ederim

Adsız dedi ki...

Bende sizin uni yillarinizda yasadiginiz sryi yasiyorum daha 19 yasindayim ve tip fakultesi 1.sinif ogrencisiyim. Bolumumu cok seviyorum gelecekti butun zorluklari biliyorum siddetten nobetlere kadar her seyiyle kabul ettim bu meslegi. Ailemi cok seviyorum mukemmel bi hayatim var ama bi turlu mutlu olamiyorum.. cogu da yasadigim sehri sevmiyorum hayalimde hep ankara istanbul a gitmek vardi ama birazda ailemin istegiyle bu kucuk sehirde kaldim sanki gecmiste kurdugum hayallerin hicbirini gerceklestiremeyecegim gibi geliyor ve heran buna uzuluyorum.. umarim 35 e gelmeden istedigim hayata kavusurum :)) bu arada ben yay burcuyum :))