Bu yazıyı, yeni anne olmuş, anneliğin uykusuz gecelerini, yemek yemeyen bebelerini, ağlayan miniklerini yaşayan, bu arada da "benim nasıl iki bebekle hala ruh sağlığımı koruduğumu" merak eden arkadaşlarıma ithaf ediyorum..
Bir de tüm "yeni" annelere...
Evet, zor gerçekten de.. Annelik sabır sınırlarını zorlar.. Huyunu suyunu bilmediğiniz bir minik, uyutunca uyumayan, dilinizi konuşamayan, ne demek istediğinizi anlamadığınız, tek bildiği yabancı dil "ıngaca" olan bir turist bu ülkede..
Ama düşünsenize, onun işi daha zor... Siz anlamıyorsunuz tamam ama o da anlatamıyor ki! "Anne yeter artık meme değil uyku istiyorum" diyebilseydi, iki saat ağlamazdı, siz de memeyi ağzına dayamaktan vazgeçip uyuturdunuz...
Onu bir turist olarak düşünün. Yol bilmez, iz bilmez, dil hiç bilmez.. Bu ülkenin kurallarını öğretecek rehberisiniz onun.. İşe temel bilgilerle başlayın: Nasıl karnını doyuracak, nasıl uyuyacak, tuvaleti gelince ne yapacak, bunlar en basit olanları.. Bize ne kabus geliyor değil mi, saatlerce uyumayınca, ağlayınca.. Bir de onu düşünün, nasıl uyuyacağını bilmiyor ki, öğreteceksiniz.. Öğrenme süreci az biraz sancılı olacak, hep öyle değil midir? İntegral nasıldı, hemen bir seferde öğrenmiş miydiniz lisede (ben öğrenememiş ve reddetmiştim ve bu konudan 7 soru kaçırmıştım össde).. O da uyumayı bilmiyor ki...
Ama bu turist rehberinin işi çook zor, çünkü hayata dair NE VARSA SİZDEN ÖĞRENECEK.. Ne büyük ve zor bir görev. Onun rol modelisiniz, iyisi ve doğrususunuz. Örneği, öğretmeni, arkadaşı, sırdaşısınız. Annesisiniz. Sabırlı, bilgili, cesur ve doğrusunuz. NE zor öyle değil mi?
Bu yolda unutmamanız, altlara düştükçe kendinize hatırlatmanız gereken bişey var ki, NE OLURSA OLSUN SİZ EN İYİSİSİNİZ.. Kötü anne diye birşey olur mu hiç? O sizin bebeğiniz, öğreneceği herşey de en iyisi..
Aynı zamanda o da sizin öğretmeniniz, birlikte öğrenecek, birlikte büyüyeceksiniz.. O da size sabırlı olmayı, direnmeyi, ayakta kalabilme gücünü öğretecek.. İçinizdeki güçlü kadını ortaya çıkaracak.. Yıllaaaardır yaşayıp gittiğiniz şu hayatta, öğrendiğiniz, değer verdiğiniz, uğrunda gözyaşı döktüğünüz pek çok şeyin boş olduğunu, kafanızı taktığınız şeylerin anlamsızlığını öğretecek size. Bütün servetinizi, biriktirdiklerinizi bir bebek kokusuna değişebileceğinizi farkettiğinizde korkacaksınız.
İnsan başlarda zorluklardan ve alışması gereken yeni -çocuklu- hayattan başını kaldıramadığından farkedemiyor.. Hele hele, mesela tam kapıdan çıkmak üzereyken, ya da tiyatrodan eve dönecekken başlayan bir ağlama kriziyle mücadele ederken, ya da banyoya girmeyeceğim ya da çıkmayacağım diye ağlar tepinirken, ya da uyumayacağım diye direnip saat 10 buçuk olmuş ve bebeğiniz sizi uyutmuş kendisi cin gibi uyanıkken çok da diyemiyorsunuz, ah ne şahane ne kutsal bu annelik diye.. Sabrınızı kaybedip, yeter artık sussun, çığlığı kessin diye düşünür ya da bebeğinize şiddet uygulama noktasına gelirken çok zor oluyor kendine hatırlatmak... Gittikçe yavaş yavaş anlaşılıyor bunun ne menem bir güzellik olduğu. Gittikçe anlıyorsunuz, bunların da bir sebebi var, onun işi bizden daha zor, "büyümeyi" öğrenmeye çalışıyor, bir birey, birisi olmaya, kendi kimliğini, kişiliğini edinmeye uğraşıyor. Gittikçe arkadaş oluyorsunuz onunla, büyüdükçe o da çözülmesi gereken bir bilmece oluyor, sizin onun için olduğunuz gibi tıpkı.
Bu uzun bir yol. Zor. Evet kabul ediyorum. Benim için de güllük gülistanlık değil herşey. Ben de çok sıkışıyorum köşeye.. Ben de içinden çıkamayıp boğuluyorum ara ara. Benim de ağladığım oldu bu bebek niye uyumuyor diye (ama artık öğrendim ki, uyumuyorsa vardır bir bildiği, burnu tıkalıdır, ateşi çıkacaktır, altı ıslaktır, dişi ağrıyordur).. Ben de darlanıyorum ara ara, yalnızlık çekiyorum, "beni kimse anlamıyor" diye üzülüyorum, hiç arkadaşım yok diye hayıflanıyorum.
"Yapayalnız mı kaldım şu koca şehirde, beni anlayan kimse yok mu?" diye bağırmak istediğim çok oluyor.. Gerçekten çok oluyor.
Ama artık uzun sürmüyor. Belki de oğlağın ergenliği (kim demişti geçenlerde, çok hoşuma gitti) olan 35 yaşıma yaklaştığımdan.. Belki de büyüyorum bebeklerimle. Her an o kadar çok şükrediyorum ki, varlıklarıyla beni taçlandırıyorlar, yalnızlığımı unutturuyorlar..
Ben de bir rehberim artık. Yıllardır kendime çizdiğim yolu beğenmez, hep yakınırken, artık yakınmayı bırakıp onlara bir yol çizmek zorunda olduğumu farkettim. Ne zor bir vazife.. Ama hakkıyla altından kalkabilecek miyim endişesine girmiyorum hiç.. İçgüdülerimi izliyorum ve izleyeceğim.. Biliyorum ki bu benim yolum ve benim için en doğrusu bu. Biliyorum, olabileceğim en iyi anneyim, buyum çünkü.
Onlar da benim en yakın arkadaşım....