Buyrun, ben

Buyrun, ben

29 Ekim 2008

Erkek edilgen toplum..

Not: Bu postu bloglar kapatılmadan önce, o gün yaşadığım bir olay üzerine yazmıştım...
Konuya ilgim biraz dağıldı ama buraya not düşmek için yayınlıyorum.


Hayatta büyük konuşmamak lazımmış..
Duyduğumuz ya da okuduğumuz bazı şeyler, bir kulağımızdan girip diğerinden çıkar.. Taa ki başımıza gelene kadar.. Geçen günkü ev kazaları postumda da bahsetmiştim.. Bizim başımıza geleceğine pek ihtimal vermeyiz bir çok şeyin..

Mesela, iş hayatında erkek olmanın önemi.. Gerek ve yeterliliği..
Hep düşünmüşümdür ki (ki feminist falan değilim –sadece öyle yetiştirilmediğim için bu ayrım bana saçma gelmiştir hep)… biz de erkeklerle aynı okullarda okuyoruz, aynı sınavları kazanıp aynı badirelerden geçiyoruz… Hepimiz aynı ülke vatandaşı bireyleriz.. Neden erkek kadın ayrımı olsun ki!

Erkek kardeşim de yoktu benim ve babam hepimizi de, siz kızsınız bir adım geri durun demeksizin, siz başarabilirsiniz, kendi ayaklarınızın üzerinde durabilirsiniz, yapabilirsiniz diye yetiştirdiğinden belki de, ben hiçbir zaman erkek olmadığım için eksilmedim, yüksünmedim.
Kadın olduğum için kendimi ikinci sınıf hissetmedim..

Oysa şimdi, iş hayatına girince.. Aslında herşeyin o kadar da masum olmadığını görüyorum. Erkeklerin birbirini ne kadar kayırdığını ve bunun masum nedenlerle olmadığını da..

Bizim işimizde bir miktar da kadınların seçilmesinin, aranmasının, iş ilanlarında kadın kadın doğumculara rağbet olmasının, erkeklerin piyasada sayıca da az olmasının yarattığı bir şey olabilir.

Onu bunu bilmem de, ihtisas yaparken bazı şeylerin bize değil de erkeklere özellikle öğretilmeye çalışıldığı, bazı vakalarda onların özellikle tercih edildiği, özeldeki ameliyatlara asistansa erkek asistanların götürüldüğü, kaynakların onlara getirildiği, kongrelere onların seçilerek götürüldüğü, yayın yaparken onlarla birlikte çalışılarak tercih edildiği vs.. vs.. gerçek.

Oysa ki, mademki erkekler daha güçlü, daha üstün, daha iyi, daha bişiy bişiy, neden sadece çalışıp eve para getirmekle yükümlüler de… biz madem “eksik etek”leriz, neden hem çocuk doğurmak gibi zopzor bir işi yapıp, hem eve bakmak yemek temizlik ütü yapmak hem de çalışıp para kazanmak zorundayız? Hangi erkek hem kariyer yapıp hem de birikmiş çamaşırlardan ya da yıkanmamış bulaşıklardan mutsuz oluyor ya da ütü yapamadım karımın gömlekleri buruşuk diye uykusuz kalıyor?

Peki o zaman neden sanki korunması kayırılması gereken erkeklermiş gibi, iş hayatında erkeklere öncelik tanınıyor?

1 yorum:

Parpali dedi ki...

Korunması, kayırılması gerektiğinden değil, kadının akıllarındaki yerinin hala değişmemesinden tüm bu olanlar. Erkeklere zaten hak olanlara sahip olabilmek için üç kat daha fazla çalışmak zorunda ne yazık ki kadınlar. Ve bazen çalışmak bile durumu düzeltemiyor...