Bana gülümseyerek bakan kırk yaşındaki güzel kadın! Seni daha iyi tanıyorum artık.. Tam anlayamadıysam da hala, anlamaya çalışıyorum.. Seni duyuyorum! İhtiyaçlarını, zaaflarını, zayıflıklarını biliyorum.. Sevgiye olan ihtiyacını yüzünden okuyabiliyorum.. Sevdiklerini sevmediklerini, üzüldüklerini sevindiklerini anlıyorum.. Seni beğeniyorum artık. Çabanı takdir ediyorum. Doğru yerdesin, doğru şeyler yapıyorsun. Seni onaylıyorum. Seni tamamıyla, bütününle görüyorum. Bu yıl, her yıldan farklısın. Büyüyorsun farkındayım. Seni seviyorum.
İşte bu benim.. Kırk yaş ben'i.
Böyleyim.
Sanırım bu yıl daha da iyiyim. Aslında bunun nedeni zannımca içinde bulunduğum yaşın daha iyi olması değil. Mesela 25 neden 40'tan daha iyi? Daha taze, daha güzeliz diye mi? Ama bunun farkında değildik(m) ki o zaman! Mesela ben 25'imde çok daha taze, çok daha güzelmişim fiziken. Ama ruhen nasıldım? Hayal meyal hatırladığım kadarıyla, bir kere ham'dım. Mutsuzdum ama neden mutsuz olduğumu tam olarak bilmiyordum. Aslında nasıl mutlu olunabileceğini bilmiyordum ki.. Yeterince param yoktu, yeterince güzel ve zayıf değildim, falan falan.
Aslında yeterince sağlıklıydım! Yeterince seviyor ve seviliyordum. Yeterince güzel bir evim vardı ve yeterince güzel bir işim.
Ama bunların yetebileceğini kestiremiyordum ne yazık ki...
Aslında 20 yaşımda da hepten mutsuzdum. Sevgi arsızıydım, geçmişi sorguladıklarımda (ki sıkça oluyor son zamanlarda), hep bulduğum torbadaki delikten sevgi arayışı sızıyor. Elimdekiyle de yetinmeyip, daha çok sevin beni daha çok. Bunun altında "ben sevilmeye layık değilim" mi yatıyor? Bilmiyorum ki, zamanı geriye döndürüp bakamam.
Keşke yapabilseydik.
Geçmişte neyi değiştirmek istersin deseler yapacağım bu olurdu. Hatalarım hep aynı, hep benzer, hep tekdüze.
Sevilmeye değer olduğumu kabullenip kıçımı kırıp oturabilseydim.. Belki de kırk yaşımda üzerime yapışan bu sevgi arsızlığını soğan kabuğu gibi katman katman soymaya uğraşmak zorunda kalmaz, özüme çabuk inip kendimi daha kolay sevebilirdim.
Böylece geçmiş hatalarımdan affedilmeyi dilemek yerine kendimi daha kolay affedebilirdim.
İnsanın kendini affetmesi gerçekten daha zormuş. Ben çabuk kızar çabuk küser(d)im. Çok feci kin dolar ve çok uzun süre unutamazdım. Şimdi içime feneri tuttukça görüyorum ki aslında en zoru kendi hatalarımı unutmak, kendimi bağışlamak.
Başkalarının yaptığı yamukları -vallahi- unutur oldum. Uzundur kırgın olduğum birine neden kızdığımı bulamayabiliyorum, ya da "a ben ona kırgındım ya aramayacaktım" derken bulabiliyorum kendimi. Ama malesef ah malesef, beynimin içinde film rulosu gibi dönüyor kendi saçmaladıklarım. Dönüp durup başa sarıyor. Bazen unutuyorum ama birkaç yıl sonra geri geliyor. Hani hata dediklerim de belki hata bile değil. İnsan kendinin en acımasız yargıcı ya, ondan diyorum, belki de birkaçını cümleye doldursam sonuna üç nokta bile gerekmez.. "Aa bu muymuş? Ne ki bu" ile biter gider..
İşte bundandır ki, belki de kırk yaş gerçekten iyidir.
Mesela kişi kırk yaşında elindekilerin değerini anlayabilir.
Ben bu yazıyı böylece yarım bırakmak istiyorum. Burada kalsın, söyleyemediklerimi söylemek istediklerimi ama dilimin ucundan geri dönenleri sen tamamlayadur sevgili okuyucu.. Bakalım 41 yaşımda nasıl tamamlayacağım görelim.
2 yorum:
3 gün önce 40 yaşıma girdim.sadece yaş değil okuduklarım hissettiklerim hersey çok tanıdık geldi.nice güzel yillar dilerim size..
doğrularla hatalarla yaşanmış yaşlar,şimdi ise yeni ve heyecanla beklenen bir yaş...
çok güzel bir yaş olmasını dilerim
sevgiler.. :)
Yorum Gönder