Epeycedir burnumuzun dibinde olduğu halde gidemediğimiz Pamukkale'yi görme planımız vardı. Ama toparlanamıyorduk.
Bu hafta sonu doğumgünümü kutlama bahanesiyle gidelim dediydik ama küçükhanımın yelken antremanı nedeniyle bir başka doğumgününe ertelemişken... Cuma akşamı fırtına nedeniyle antremanların iptal olduğu haberi geldi. Hazır Damla sosyalden 100 almışken, hazır Tuna'nın İngilizce öğretmeni arayıp Tuna'nın pek iyi olmasından dolayı teşekkür etmişken, hazır ben 40 yaşına girmişken, hazır fırtına varken, kaplıcaya gitmekten daha iyi bir fikir olabilir miydi ki?
Hemen acilen bir otel bulduk (Bkz: Colessea mıydı ne, Touristica'dan arkadaşım gidin dedi gittik, pek beğendik).. Heme acilen hastaları emanet ettik çantaları hazırladık..
Cumartesi öğlen acilen yola çıktık.
Benim cüceler o gece heyecandan uyuyamadılar. Kaplıca diyecekler hatırlayamıyorlar da, sıcak havuza mı gidiyoruz şimdi, saunaya mı falan diyerek sabah altıda kalktılar. Pamukkale'ye de gideceğimizi söylemedik, olacaklardan korkup :)
Yolda söyledik yolu zor tamamladık :)
Arada günübirlik kaçamaklar ne kadar da iyi geliyor.
İlk gün gider gitmez akşam üstü hemen termal havuza attık kendimizi. Haftanın (haftaların) yorgunluğunu doğal sıcak sulara bıraktık... Açık havada buz gibi gökyüzünün altında sıcak suda yüzmenin dayanılmaz hafifliği.... Sonra sıcak jakuzi, hamam.. Çok ama çok iyi geldi. Akşam yemeğinden sonra doğrudan odaya gidip kitap + TV + ipad gibi herkese göre bir dinlenme yöntemi seçip erkenden uyuduk.
Sabah tekrar sıcak su, hamam, termal havuz. Dayanabildiğimiz kadar yumuşatıp sonrasında doğaya attık kendimizi.
Önce kırmızı suyuyla meşhur Karahayıt (içerdiği demir nedeniyle aktığı yerleri kırmızıya boyuyor, insan hayalinin almayacağı güzellikte görüntüler...). Sonra bir mucizenin hayata geçmesi: Pamukkale.
En son Kapadokya'da böyle hissetmiştim kendimi.
Pamukkale hakkında bilgiler mutlaka internette vardır. Ben sadece hissettiklerimi yazayım. İnanamayarak yürüdüm travertenlerin üzerinde, sıcak suyun içinde. Her bastığım adımda nasıl yani, nasıl yani diyerek. Bir kere o dimdik eğimli ve ıslak travertenlerde yürürken ayağın kaymıyor çünkü tırtıklı. Ne ilginç diye diye.... Karbeyaz duvarlar karbeyaz bir halı.. Nasıl olmuş olabilir bu diye düşünüyor insan ister istemez.
Sonra Hierepolis antik kenti. Ayrı bir büyülü güzellik. İçinde dolaştıkça zamanda yolculuk yaptım sanki.
Şansımıza hava da şahaneydi, Bodrum'dan annem fırtına var diye aradığında biz güneşin altında çıplak ayak dolaşıyorduk :) Sonlarına doğru hafif rüzgar çıktı, Nazilli'de pide yerken fırtına patladı :)
Fırtınanın bile zamanlaması çok iyiydi yani.
Özeti de burda:
Burası tarihi antik havuz. İçinde sıcak kaynak suyu, altında binlerce yıllık tarih... Çok isterdim ama hava çok soğuk olduğu için cesaret edemedim girmeye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder