Buyrun, ben

Buyrun, ben

28 Eylül 2006

Yenidoğanı Canlandırma Kursu

Yenidoğanı canlandırma kursu olarak Türkçeleştirilebilecek olan 'Neonatal resusitasyon kursu'na katıldım. Üç günlük bir kurstu. Tüm kadındoğumcuların, çocukçuların, doğuma katılan personelin, hemşire, anestezist velhasıl kelam yenidoğanla karşılaşan herkesin bilmesi gerekenleri bir kez daha öğrendim.

Katılan diğer arkadaşlarımın birçoğunun tersine, kurstan çok keyif aldım ve faydalı buldum, bunca zamandır katılamamış olmama hayıflandım.

O masum, çaresiz, kalbi atmayan, solunumu olmayan, bazen ölmek üzere olan bebişlerin doğru uygulanan basit sayılabilecek yöntemlerle canlandırılması ve problemsiz bir yaşam sürmesi nasıl bire mucizedir, nasıl heyecan verici bir şeydir...

Bir şey daha hissettirdi bu kurs bana, ben sanırım işimi çok seviyorum..

Hep yakınıp durduğum, mutsuz olup durduğum, benim işim değil işyerimin boğucu zorunlulukları sanırım.. Hasta ve iş yoğunluğundan ve bazı kaprislerden işimi yapmaya fırsat bulamadığımı da anladım...

Acaba bundan sonra daha sabırlı, dayanıklı olup da, asıl amacımın hastalara faydalı olmak, birçok kişiyi iyileştirmek olduğunu aklımda tutmama izin verilecek mi fiziki şartlar tarafından??

25 Eylül 2006

Bizim Rafaello'nun amcaoğlu ile tanıştım :)

Hani bilenler bilir, ben ise çok iyi bilirim, bizim Rafaello vardır, benim en yakın arkadaşlarımdan birisidir kendisi..

İşte onun amcaoğlu ile tanıştım, bizim Hakan sayesinde (kendisi de bir Oğlak olup genelde köprüde çarpışsak da, Münih'ten bana Rafaello ve amcaoğlunu getirdiğinden ve bundan sonra da getireceğinden emin olduğumdan köprüyü geçene kadar... Ahahah :)

İşte sizi de tanıştırıyorum:
Ferrero Rocher (aslında sanırım Raffi bunun kuzeni, çünkü firmanın asıl ürünü buymuş)



Bakınız, ama bakmakla kalmayıp yeyiniz...

Çekinmeyin canım Raffi yine ilk göz ağrımız :))

24 Eylül 2006

Hayırlı Ramazanlar...

Ben böyle ağlayıp sızlanırken, Ramazan da geldi…


Hepimize hayırlı olsun, Allah hepimize hayırlar versin, hepimizi ıslah etsin, herkesin dualarını kabul etsin..


Herkese hayırlı Ramazanlar….

22 Eylül 2006

Kötü düşünce kötülüğü çağırır mı?

Minik kalbimin zeka testi sonuçları kötü çıktı...
Ne yapmalıyım bilemiyorum.. Ağlamalı mı, sabretmeli ve 1 ay sonraki ikinci testi mi beklemeli?

İçimdeki korkuyu hiç atamadığım için mi (bebeğime birşey olacağı, işlerin yolunda gitmediği korkusu) herşey olumsuz gidiyor?
Bebeğim sakat mı acaba?

Allah'ım çok oluyorum çok şey istiyorum biliyorum ama lütfen bana sabır ve dayanma gücü ver....

20 Eylül 2006

Hayatım kimin kontrolünde?

Seçenekler:
a. Uyku
b. Yorgunluk hissi
c. Zaman zaman bulantı
d. Tembellik
e. Yorucu iş hayatı
f. Kalıcı yorgunluk
g. Sürekli uykululuk
h. Hepsi

Bildiniz. Ne kazandınız?

Suların kesik olduğu hastane

Şmdi diyelim ki hastasınız ve tıbbi yardıma ihtiyacınız var. Mesela gebesiniz sancılandınız ya da düşük yapıyorsunuz.
Evinize en yakın hastane de bizimki.
Aman ha yanılıp da buraya gelmeyin. Çünkü şu cevapla karşılaşabilirsiniz:
"Sular kesik, hasta kabul edemiyoruz"

Nasıl yani demeyin.. Olur işte.. Aletler yıkanamaz, steril edilemez, hiçkimse elini yıkayamaz, hastane temizenemez, tuvaletlere bile dökecek su bulunamaz, her taraf idrar kokarsa, pisse yani pis, 18 saat süreyle sular gelmezse, hasta da kabul edilemez.

Hastane. Sular kesik. Ahahah...

Hem de aynı haftada iki kere.

Rüya görüyorum, kafam çok mu karışık acaba?

Rüya görüyorum.. Bunların hepsini de hatırlıyorum sonra..

Temel konum su ve evler.. Büyük büyük güzel güzel evler var, köşk ya da yalı birçoğu, annemlerin evi ya da bizim evmiş.

Bir de anneannem vardı, zeytinyağlı dolma yapıyordu. Sağlığı düzelmişti.. Çok sevindim rüyamda.

Sonra çok güzel bir deniz var, berrak suyu, tertemiz.. Hep oraya gidiyorum rüyalarımda. Suya giriyorum, kenarında koşuyorum, su o kadar duru ki bakmak bile içimi açıyor. Bazen de o su evimin kenarında oluyor, balkondan atlayıp yüzmek istiyorum (aynı Bali Hilton gibi, balkonun altı masmavi bir rüya gibi), bazen rüya yetmiyor atlamama bazen de annem izin vermiyor.
Bu sabahkinde ise ailecek hep beraber güle oynaya yine o denizkıyısına gidiyorduk, ben gene su ne kadar güzel diyorum, hadi hep beraber koşalım diyorum, herkes koşuyor bir tek ben yetişemiyorum. Hem babam da var, hasta değilmiş, o da bizimle gelecekmiş. Anna'nın annesini de arasam gelir mi acaba diyorum, ama uzakta şimdi gelemez, en iyisi yarın sabah erkenden kalkıp ben giderim diyorum..

Hayırdır inşallah.
Kafam karışık sanırım.

16 Eylül 2006

İnsanlık aramızda, hayvanlık da öyle...

Cumartesi sabahı altıda, kanamalı ve şokta gelen hastanın yakınlarından ne kadar kanadığı, ne zaman ve nerede doğurduğu gibi hayati bilgileri almaya çalışırken ayaküstü benimle kavga etmeye çalışan ve "acil hasta var, hayati tehlike taşıyor" dediğimde hafif karnı ağrıyan karısını gösterip "bizim hastamız acil değil mi" diye, küfürler sayarak giden hayvana sesleniyorum:

Kadın öldü.
28 yaşındaydı.
Allah seni ve hafif karnı ağrıyan karını ölümle tanıştırmasın.

15 Eylül 2006

Minik melek adına borcum olan teşekkür

Birgun biryerlerde bir yazımı,
"insanlık ölmedi, yaşıyor; burada, aramızda" diye bitirmiştim...

Evet gerçekten de öyleymiş.. Tanımadığı bir bebişe hediye göndermeyi zahmet saymayan insanlar varmış... Kilometreler olarak yakında ya da uzakta, ama benimle aynı gökyüzünün altındalarmış...

Ben yine yanılmadım... Biraz şaşırdım ama yanılmadım. İnsanlık ölmemiş.
Teşekkür ederim hepinize blog arkadaşlarım.

8 Eylül 2006

Hayata kaç – sıfır yenik başlamak

Annesinin karnında beş aylık bir bebecikken babasını kaybetti. Ona çarpıp kaçanlar hala yakalamadı.

Babasının ailesi, annesini istemedikleri için onu da istemediler babası ölünce. Daha doğmadan terkettiler. Annesinin babası da yıllar önce terketmişti onları. Anneannesi ise yaşlı va hasta idi.

Annesi okuyamamıştı, bir işi de yoktu. Hamile haliyle öylece ortada kalınca ailesinin yanına sığındı. Kendinden küçük (hoş kendi de küçük ya) kızkardeşinin ve henüz 18 yaşındaki erkek kardeşinin kazandığıyla yaşamaya çalıştılar.

Benim hayatıma girmeleri bu döneme rastlıyor. Minicik henüz doğmadan tanıdım onu. Nur yüzlü, sakin, sessiz, bahtına razı anneciğinin karnındayken…

Üç gün önce doğdu.

Bembeyaz, neredeyse şeffaf. Üzerinde tertemiz ama birbaşka bebeğin küçülenleri olduğu için kendine büyük gelen giysileri, yüzünde süt lekesi, ellerinde masumiyet. Henüz yaşamaya çalışırken neler görüp geçireceğini bilmiyor.

Üç günlük.
Minicik.
Melek.
(Zavallı kelimesi bebeklere hiç yakışmıyor.)

Allah bahtını açık etsin.

6 Eylül 2006

Okuyunca komik geliyor ama yasayinca hic de oyle degil

Teyzem kadın doğum polikliniğine muayene olmaya gelmiş. Ama bir ay önce tekrar gelmiş. Muayenesi, ultrasonu normal, şikayetinin genel cerrahi ile ilgili olduğu söylenmiş, konsültasyon istenmiş.
Teyzem genel cerrahiye gitmek yerine köye gitmiş.

Köyden dönünce aklına gelmiş, kalkıp cerrahiye gitmiş. Onlar da muayene etmeden, kadın doğuma gidin demişler.

Teyzem de "beni zaten onlar size gönderdi, şikayetim onlarla ilgili değilmiş, kadın doğum muayenem normal" dememiş, peki o zaman demiş, kalkıp gelmiş.

İlla ki muayene olacam ben diye tutturuyor.
Neden deyince, cerrahi doktoru git muayene ol dedi diyor.
Peki sen ona zaten muayene olduğunu söyledin mi teyzecim,
hayır,
neden peki,
e aklıma gelmedi,
nasıl ya, seni zaten onlara biz yolladık,
e ben köye gittim geldim sen bi daha muayene etsen ne var......
bu konuşma böylece sürüp gitti, beşinciden sonra ben pes ettim, bir daha anlatmadım.
merak edenlere not: muayene etmedim, cerrahi konsültasyon kağıdını eline verip cerrahiye git dedim.

5 Eylül 2006

Ben artık sıkıldım

En çok işimden daha doğrusu işyerimden sıkıldım. Buraya gelirken ne hayallerle ne zor bir sınavı kazandığımı, kazandığım gün dünyanın en mutlu insanı olduğumu unutacak kadar çok sıkıldım.
Doktor olduğum güne lanet okumaktan bıktım. Okuduğum lanetler birgün üzerime dönecek diye korkuyorum.
Az para kazanmaktan, kazandığımı harcayamamaktan sıkıldım. Biraz daha insani şartlarda yaşamak için neler yapabiliriz diye düşünüp durmaktan, ekstra gelir olmayınca kısmak zorunda olmaktan, 30 yaşıma gelip hala elimde hiçbirşey olmaması fikrinden, hatta 35'ime geldiğimde de olmayacağından, ihtisas bitince doğuya gidip orada kapana kısılmış fare gibi yaşamak zorunda olacağımı düşünmekten... 30 yaşımda oturmui düzende iyi geliri olan bri iş seçmemiş olmaktan sıkıldım.
Çıkarı benimkiyle çatışmaktan da öte üstüste binen insanların beni harcayıp durmasından ve insanın insana normal şastlarda yapmayacağı eziyetleri yapmasından sıkıldım.
Hatta yoruldum.
Bloguma yazacak hiçbirşey yaşayamıyor olmaktan sıkıldım.
Ben artık çok sıkıldım. Allah'ım yardım et sabır ve dayanma gücü ver.