Buyrun, ben

Buyrun, ben

27 Eylül 2013

Seyahat yazısı: Akyaka

Aslında Akyaka'yı kapısından girer girmez sevdim.. Çünkü dev çam ağaçları karşıladı bizi kapıda...

Başımı kaldırdığımda gökyüzünü göremeyeceğim kadar büyük, dallarıyla beni sarmalayabilecek kadar çok... Neden kendimi bu kadar huzurlu hissediyorum çam ağaçlarının ortasında? Çocukluğumu, babamı mı geri getiriyor bana? Olabilir.
Neyse..
Akyaka Bodrum'a yaklaşık iki saat mesafede, Muğla'nın Ula ilçesine bağlı turistik bir kasaba. Aslında evlerini görmeye diye gittik ilk, hakikaten hepsi restore edilmiş, ahşap cumbalar panjurlar.. Resim gibi bir kasaba. Biraz Safranbolu'ya benziyor. Ben hiç ev resmi çekmedim gerçi ama evleri görülmeye değer.
Plajı denizi bana pek çekici gelmedi. Bodrum'dan sonra sanırım beğenmez oldum. Ama yaz dönemi ilk gittiğimde çok ama çok kalabalıktı. Kalabalıktan hoşlanmadığım için biz denize girmeden kaçmıştık.
İçerisinden Azmak deresi akıyor. Alışkın olanlar için ilginç değil, ama berrak suyu ve içinde yüzen yüzlerce kefal sayesinde benim ruhumu çok okşadı.
 
Kefaller resimde görünmemiş ama yüzlercelerdi ve epeyce seyrettik onları, besledik.
 
 
 
Nehir üzerinde çok ünlü balıkçılar ve kahvaltı mekanları var. Biz bunlardan adını unuttuğum Cennet bişey olanda kahvaltı ettik. Öküz dozunda, doyurucu ve lezzetli, ama öte yandan su sesi o kadar huzur verici idi ki bu kahvaltı çok aklımda kaldı.
Bu nedenle, kongre dönüşü Akyaka'dan yolumuzu geçirip, annemi ve çocuklarımı da bu harika yerde kahvaltıya götürdüm. Bir kere daha huzur doldum.
 
 

 
Akyaka'dan Bodrum'a dönüş yolunu kıyıdan gittik. Çam ağaçları ve denizin içi içe olduğu nefis bir yoldu. Mesela şu aşağıdaki evde yaşayan kişi yaşlanır mı?
 

Ya da şu Gökova körfezine baka baka mutsuz olabilir mi insan?





Hiç yorum yok: