Henüz rayında gitmeyen yanları var tabii, ama yavaş yavaş oturuyor parçalar yerli yerine.
Havalar serinlemeye başladı, gece önce sıcaktan uyanıp balkon kapısını açıp sonra da üşüyüp üstünüze bir pike aldığınız günler geldi Bodrum'da (neyse ki). Gerçi sivrisinekler hız kesmedi, haşat ediyorlar buldukları her yumuşak cildi.
Hastane yeni alışıyor hekimlerine + hastalarına. Odam odaya benzemeye başladı, kahve kokusu ve kan kokusu yavaş yavaş birbirine karışmaya başlayınca. Tek tük başlar tabii hastalar, zamanla artacak, şimdilik sakinliğin tadını çıkarmalı. Masaya bir çerçeve alıp bebeklerin resmini koyunca tam doktor odası olacak, yıllarca hayalini kurduğum.
Ev eve benzemeye başladı, balkonunda salıncak ve ocağında çayıyla. Tabii sevgili gelince bir haftalığına da olsa, bu yüzden ev ev oldu bence. Tabii bir de telefon, internet, hepsi gerekli evi ev yapmak için, değil mi?
Bodrum eğlencede, sabahlara akmada. Gece bebekler uyuduktan sonra sevgiliyle el ele bir denizkıyısı yürüyüşü, tadından yenmez.
Gitmesen sevgilim, ya da hemen geri gelsen?
Burası benim hayal alanım. Adım Hayal. Kendi kendime gezintiye çıkmak istediğimde buraya uğrarım. Kimseleri almam yanıma. Gülersem de kendim gülerim, ağlarsam da kendi kendime burada ağlarım.
Buyrun, ben
23 Ağustos 2012
9 Ağustos 2012
Keşke herşey bazen biraz daha kolay olsaydı.
Bu sefer baştan söyleyeyim de öyle başlayayım: Lütfen bu yazımı okuyan olursa, ah depresyonda mısın, zavallı, bak mutlu olunacak ne çok sebebin var, sağlığın var, falan demeyin. Depresyonda değilim, mutsuz değilim, hergün şükredecek kadar çok şey var hayatımda, farkındayım. Hatta tüm zamanlara göre en çok şimdi farkındayım ve mutluyum çok şükür.
Ama...
Keşke, bazen, herşey bir parça daha kolay olsaydı.
Keşke, aslında tahmin bile etmediğimiz kadar yalnız olmasaydık. Keşke aslında kendi kurguladığımızı sandığımız hayatımız başkalarınınkiyle bu kadar örülü olmasaydı da bir parça daha yalnız olabilseydik.
Hayatımızın anlamı çocuklarımız, terrible two, four, five olmayıp, biliyorum sen beni hiç sevmiyorsun, hiç bir zaman da sevmedin anne demeseydi.
Keşke canımızın içi bebeklerimiz, gel deyince gelseydi, ye deyince yeseydi, hadi deyince kıpırdasaydı.
Keşke stres faktörleri - ya da zorluklar - teker teker gelseydi. Mesela taşındığımızda yeni bir işe başlama stresiyle de uğraşmamız gerekmeseydi. Ya da çocukların da tastamam aynı anda yeni bir okula başlaması gerekmeseydi. Ya da keşke eşimiz de yanımızda gelebilip bütün bu zor sürecin yükünü paylaşabilseydi.
Ya da yanımızda bize destek olsun diye getirdiğimiz kişilerin bu kadar çok geri gidesi olmasaydı da, stresin birazını onlara aktarabilseydik, yükümüzü hafiftelebilip daha kolay katlansaydık.
Keşke ramazan, oruç ve 37 derecelere varan sıcaklar da bunların üzerine eklenmeseydi de herşey bu kadar katlanılamaz bir hal almasaydı (tok açın halinden anlamaz).
Herkes keşke sırf kendi açısından bakmak yerine biraz da başkalarının açısından bakmaya çalışsaydı. Karşındakinin ayakkabısını giyip yürümek bu kadar da zor olmasaydı.
Bazen de hayatımızın odağı kendimiz olabilseydik. Sadece kendimiz için yaşayabilseydik, sadece kendimizi düşünebildiğimiz günlerimiz ve sabahlarımız olabilseydi. Uyanınca işe gitmek için rahatça giyinip süslenebileydik, bazen uyuyakalabilseydik, işe sadece uyuyakaldığımız ya da keyif kahvaltısı ettiğimiz için geç kalsaydık - mesela çocuğumuz kahvaltı etmeyi ya da üstünü giyinmeyi reddettiği için değil.
Keşke çocuklarımız sinir krizine girdiklerinde onlarla başetmesi gereken tek kişi biz olmasaydık. Bir başka kişi, x birisi - hiç farketmez kim olduğu- bizim kadar sevgiyle, şefkatle onları sakinleştirmeye çalışsaydı da bizden başka herkes, öff ne beter çocuk, annesi ilgilensin, bana ne deyip çevreden yok olmasaydı. Bazense biz bunaldığımızda, çığlık atmak ya da bağırarak kaçmaya ihtiyaç duyduğumuzda bunu yapabilseydik.
Keşke herşey bazen, sadece bizim limitlerimiz dolduğunda, toleransımız azaldığında, gücümüz kalmadığında, biraz daha kolay olabilseydi.
Ama...
Keşke, bazen, herşey bir parça daha kolay olsaydı.
Keşke, aslında tahmin bile etmediğimiz kadar yalnız olmasaydık. Keşke aslında kendi kurguladığımızı sandığımız hayatımız başkalarınınkiyle bu kadar örülü olmasaydı da bir parça daha yalnız olabilseydik.
Hayatımızın anlamı çocuklarımız, terrible two, four, five olmayıp, biliyorum sen beni hiç sevmiyorsun, hiç bir zaman da sevmedin anne demeseydi.
Keşke canımızın içi bebeklerimiz, gel deyince gelseydi, ye deyince yeseydi, hadi deyince kıpırdasaydı.
Keşke stres faktörleri - ya da zorluklar - teker teker gelseydi. Mesela taşındığımızda yeni bir işe başlama stresiyle de uğraşmamız gerekmeseydi. Ya da çocukların da tastamam aynı anda yeni bir okula başlaması gerekmeseydi. Ya da keşke eşimiz de yanımızda gelebilip bütün bu zor sürecin yükünü paylaşabilseydi.
Ya da yanımızda bize destek olsun diye getirdiğimiz kişilerin bu kadar çok geri gidesi olmasaydı da, stresin birazını onlara aktarabilseydik, yükümüzü hafiftelebilip daha kolay katlansaydık.
Keşke ramazan, oruç ve 37 derecelere varan sıcaklar da bunların üzerine eklenmeseydi de herşey bu kadar katlanılamaz bir hal almasaydı (tok açın halinden anlamaz).
Herkes keşke sırf kendi açısından bakmak yerine biraz da başkalarının açısından bakmaya çalışsaydı. Karşındakinin ayakkabısını giyip yürümek bu kadar da zor olmasaydı.
Bazen de hayatımızın odağı kendimiz olabilseydik. Sadece kendimiz için yaşayabilseydik, sadece kendimizi düşünebildiğimiz günlerimiz ve sabahlarımız olabilseydi. Uyanınca işe gitmek için rahatça giyinip süslenebileydik, bazen uyuyakalabilseydik, işe sadece uyuyakaldığımız ya da keyif kahvaltısı ettiğimiz için geç kalsaydık - mesela çocuğumuz kahvaltı etmeyi ya da üstünü giyinmeyi reddettiği için değil.
Keşke çocuklarımız sinir krizine girdiklerinde onlarla başetmesi gereken tek kişi biz olmasaydık. Bir başka kişi, x birisi - hiç farketmez kim olduğu- bizim kadar sevgiyle, şefkatle onları sakinleştirmeye çalışsaydı da bizden başka herkes, öff ne beter çocuk, annesi ilgilensin, bana ne deyip çevreden yok olmasaydı. Bazense biz bunaldığımızda, çığlık atmak ya da bağırarak kaçmaya ihtiyaç duyduğumuzda bunu yapabilseydik.
Keşke herşey bazen, sadece bizim limitlerimiz dolduğunda, toleransımız azaldığında, gücümüz kalmadığında, biraz daha kolay olabilseydi.
2 Ağustos 2012
Bodrum.. Bodrum...
Hoşbulduk Bodrum.... İyiyiz çok şükür, ya sen nasılsın?Yıllardır deyip durduk da sonunda geldik sana. Güzelmişsin, güzel şehirmişsin derlerdi. Evet ben de beğendim seni. Her köşende bir sürpriz saklı senin de Antep gibi, henüz pek azını keşfedebilmiş olsam da. Her virajı dönünce şahane bir koy, şahane sular bekliyor insanı.
Evet evimiz şahane bir sitede, ne yana dönsen nefis yemyeşil çimenler. Kişiselleştiremedik henüz, sadece çocukların kaydırağıyla masası, havuzu var bahçede. Ama eminim en kısa zamanda benim salıncağım, masam, mangalım da yerini alacak.
Evet kötü karşıladın bizi, hatırlamak bile istemiyorum şu an, tuttuğumuz evin sahibi bize vermekten eşyalarımız gelmek üzereyken vazgeçti evini, ama her işte bir hayır varmış Bodrum, bahçesi yoktu oranın, içimden ite ite bu sonu hazırlamıştım. Yukarıdan bizim için ayrılmış ev ise kocaman bahçesi ve boş odasının birinde yerde duran tüyle (bkz: meleklerle yaşamak, beti erikli) bizi bekliyordu. İki aydır ev arayıp da bulamamıza rağmen bizim evi yarım saatte bulmamız bunu göstermiyor mu?
Eşyalarımız sığmadı evet, ama arındık hafifledik. Antep halılarını, Antep mobilyalarını, parlak süslü tabak bardakları verdim diye hiç üzülmedim Bodrum. Yıllardır hiç kullanmıyordum inan çoğunu. Kalabalık mı iyidir sadelik mi?
Nefis bir hastane hazırlamışsın benim için Bodrum. Hep hayal ettiğim gibi, tertemiz, şık, güzel insanlarla dolu. Sekreterimin adı Gamze, bana güzellikleri çağrıştırıyor ismiyle (özledim Gamzemi ondan mıdır?).... Odam var, evet, hani yıllardır hayal ettiğim gibi. Yakında çocuklarımın resimlerini koyacağım, şu anda sevgilimin ve kardeşlerimin yolladığı çiçeklerin süslediği bir masam..
Güzel insanlar karşıladı beni burda... Dilaram, ilk gün olmayan vaktini bana ayırıp kendimi evimde hissetmemi sağlayarak gözyaşlarımı hafifletti... Teyzem, kuzenim, İnanç - beni tanımadığı halde kara gün dostum oldu, ne güzel - ve koşup gelip elimden tutan, her zamanki gibi, evimi yerleştiren canım annem.
Çocuklarım harika bir okuldalar şu an, Patika'da, tavşan horoz tavuk balıklarla oynayıp koşup kirlenip yüzüp geliyorlar akşam eve. Damla hanım ilkokula hazırlanıyor, bakalım nasıl olacak, Tuna Bey'se keyfi yerinde, güle oynaya gidiyor. Gerçek tavuk yumurtası yiyorlar artık Bodrum, komşunun paçalı tavuğunun yumurtasını, bir de evde yapılmış yoğurt. Gerçek otla beslenen komşu ineğin sütünden yapılmış. Okul çıkışı denize gidiyorlar, kumda debelenip serin sularda yüzüp güneşi çekiyorlar içlerine.
Evet geldik Bodrum. Şimdilik bir eksikle, en kısa sürede tamamlanacağız dua ediyoruz.
Bunlar için Allah'ım sana çok şükür, açtığın kapılardan geçtik, umarım hayırlara vesile olur hepsi.
Evet evimiz şahane bir sitede, ne yana dönsen nefis yemyeşil çimenler. Kişiselleştiremedik henüz, sadece çocukların kaydırağıyla masası, havuzu var bahçede. Ama eminim en kısa zamanda benim salıncağım, masam, mangalım da yerini alacak.
Evet kötü karşıladın bizi, hatırlamak bile istemiyorum şu an, tuttuğumuz evin sahibi bize vermekten eşyalarımız gelmek üzereyken vazgeçti evini, ama her işte bir hayır varmış Bodrum, bahçesi yoktu oranın, içimden ite ite bu sonu hazırlamıştım. Yukarıdan bizim için ayrılmış ev ise kocaman bahçesi ve boş odasının birinde yerde duran tüyle (bkz: meleklerle yaşamak, beti erikli) bizi bekliyordu. İki aydır ev arayıp da bulamamıza rağmen bizim evi yarım saatte bulmamız bunu göstermiyor mu?
Eşyalarımız sığmadı evet, ama arındık hafifledik. Antep halılarını, Antep mobilyalarını, parlak süslü tabak bardakları verdim diye hiç üzülmedim Bodrum. Yıllardır hiç kullanmıyordum inan çoğunu. Kalabalık mı iyidir sadelik mi?
Nefis bir hastane hazırlamışsın benim için Bodrum. Hep hayal ettiğim gibi, tertemiz, şık, güzel insanlarla dolu. Sekreterimin adı Gamze, bana güzellikleri çağrıştırıyor ismiyle (özledim Gamzemi ondan mıdır?).... Odam var, evet, hani yıllardır hayal ettiğim gibi. Yakında çocuklarımın resimlerini koyacağım, şu anda sevgilimin ve kardeşlerimin yolladığı çiçeklerin süslediği bir masam..
Güzel insanlar karşıladı beni burda... Dilaram, ilk gün olmayan vaktini bana ayırıp kendimi evimde hissetmemi sağlayarak gözyaşlarımı hafifletti... Teyzem, kuzenim, İnanç - beni tanımadığı halde kara gün dostum oldu, ne güzel - ve koşup gelip elimden tutan, her zamanki gibi, evimi yerleştiren canım annem.
Çocuklarım harika bir okuldalar şu an, Patika'da, tavşan horoz tavuk balıklarla oynayıp koşup kirlenip yüzüp geliyorlar akşam eve. Damla hanım ilkokula hazırlanıyor, bakalım nasıl olacak, Tuna Bey'se keyfi yerinde, güle oynaya gidiyor. Gerçek tavuk yumurtası yiyorlar artık Bodrum, komşunun paçalı tavuğunun yumurtasını, bir de evde yapılmış yoğurt. Gerçek otla beslenen komşu ineğin sütünden yapılmış. Okul çıkışı denize gidiyorlar, kumda debelenip serin sularda yüzüp güneşi çekiyorlar içlerine.
Evet geldik Bodrum. Şimdilik bir eksikle, en kısa sürede tamamlanacağız dua ediyoruz.
Bunlar için Allah'ım sana çok şükür, açtığın kapılardan geçtik, umarım hayırlara vesile olur hepsi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)