Buyrun, ben

Buyrun, ben

27 Aralık 2005

bayram tatili

bayramın tam ortasında iki nöbetim var. kalan boş günlerde de hiç biryere gidemiyoruz, çünkü sevgilim bir tür kapris yapıyor. o 9 günlüğüne memlekete gitmek istiyor, ben de onun tek başına arabayla gitmesini istemiyorum. beraber 4 gün gidip gelelim uçakla diyorum. o dört gün bana yetmez hiç gitmem daha iyi diyor. ben beraber uçakla gidelim sen sonra uçakla dön diyemiyorum çünkü bilet kalmamış.
son olarak:
onun dediği oluyor.

24 Aralık 2005

beşiktaş'ta kar yağıyor

bugün dışarı çıkıp dolaşacaktık. Tüm hafta yağsın da işe gidemeyeyim diye gözünün içine baktığım kar, benim nöbetim ve eşimin mesaisi olmayan tek haftasonu yağıyor..
hayat böyle işte.

ayrıca haftaiçi yataktan kalkmamak için kırk dereden su getiren ben nedense haftasonu sabahın köründe ayaktayım. bunun işe gitmeyi sevmememle alakası var mı acaba?

aslında işyerinin de suçu yok. ah şu içindeki insanlar olmasa.. ne demiş zamanının milli eğitim bakanı, okullar olmasa maarif çok kolay olurdu. bunu uyarlayabiliriz, hastalar olmasa hastanede çalışmak çok kolay olurdu. bir de dengesiz insanlar olmasa tabii.

son günlerin tek iyi olayı dün akşam gittiğimiz yemekti. free lance olarak çalıştığım ajansın yılbaşı yemeğine gittik. kendimi onlardan biri gibi hissetmem için ne gerekiyorsa yaptılar. en azından hayatımın pergelinin bir ucu gerçek insanlara ve güzel şeylere de dokunuyor.

ayrıca tüm bayram nöbetçiyim, istanbul'da tek başıma, üç nöbet; geri kalan günler de evdeyim
:(

22 Aralık 2005

dengesiz insanlar her yerde

dengesiz insanlardan çok korkarım. çünkü dengesizdirler.

güneşliyken kar yağarlar, kısa kollu tişörtle donakalırsınız.
bulutluyken ısıtırlar,
montlarla yanakalırsınız.

yüzmeye kalkarsınız yağarlar
sobaya yanaşırsınız yakarlar.

dengesiz insanlardan kurtulma şansımız da yok, her yerde varlar.

19 Aralık 2005

bu mevsimde berlin

bu mevsimde hiç görmedim berlin'i.. türkçe konuşan hiç kimseye rastlamama umuduyla gidilecek son yer.. bu ülkeye en uzak ama kendini eve en yakın hissettiğin tek yer.
türkçe konuşan bakkalları, türkçe konuşan pazarları, türkçe konuşan sokakları ile en sevdiğim uzak-kent.. berlin.
güneşini yağmurunu sıcağını soğuğunu gördüm.. karlı buzlu günlerini görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.

sahlep ve hürriyet gazetesi

ortaköy cheese cake cafe'de sahlep.. 12 milyon..
hürriyet gazetesi.. 350 bin..
yağmurlu enfes bir pazar günü ortaköy'de kızkardeşinle sahlep içip gazete okumanın bedeli..
paha biçilemez.

18 Aralık 2005

dedim ki

annanın annesini aradım, ona yukarıda dediğimi dedim.
dedi ki yanlışmış, ama olsunmuş, çok ilerleme varmış..
ben annayı anlayabilmek için almanca öğreniyorum da :)

17 Aralık 2005

dün gece rüyamda annayı gördüm


aslında annayı değil de anasını.. ama ilginç değil mi sizce de, onu tanımak için stuttgartın bir ilçesinin gölkıyısındaki köyüne gidip bir hafta geçirdikten sonra şöyle demiştim, bir hafta önce tanımıyordum ama şu anda anna hayatımda en sevdiğim insanlardan birisi oldu. döndükten sonra iki hafta kadar ağladım, çok özledim diye..
oysa rüyamda yoktu. annesi vardı. çok özlemiştim.
demek ki.
onbeş yıldır tanıyıp sevdiğimi onbeş haftadır tanıdığımdan daha çok seviyorum.
uyanınca içimden ona şöyle dedim,
ich habe gesehen, das sie haben hier gekommen
işte anna.. resimde.. anası benim içimde..

15 Aralık 2005

sade ve düzenli

hayatım sade ve düzenli.. keşke benim de hergün buraya yazacak güzel şeylerim olsa.. ama yaşadığım şeyler (ben onlara 2005'in sıkıntıları diyorum toplu olarak) o kadar sıkıcı ki kimseyi ilgilendirmez diyorum. Kendikendime anlattığımda beni bile boğuyor. Ancak unutunca rahatlıyorum.
Ama eksilmiyor, üstüste ekleniyor. İki kardeşleri daha oldu bu hafta sıkıntılarımın.
Sevgilim nasıl dayanıyor sürekli ağlayan bir sevgiliye?

5 Aralık 2005

Ne çok yeni şey

Bu sene ne çok yeni şey oldu hayatımda..
Hastalıkla tanıştım... Gerçek bir hastalık.
Ölümle tanıştım... Melek olmanın ne demek olduğuyla..
Bir şeyi çok isteyip de alamama ile tanıştım.. Bir bebeğim olsun istiyorum.
Ailenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim, onların canı yandığında senin de yandığını..

Sabır ne demekmiş, onu öğrenmem gerektiğini öğrendim..
Gerçek sevgiyi bulmuşken kaybetmemenin önemini farkettim.

Hayatın gerçek yüzüyle 2005'te tanıştım.
Artık 2006 gelsin.
Bu sıkıntılar gitsin.

1 Aralık 2005

kendimi neden ihmal ediyorum?

neden kendimi bu kadar ihmal ediyorum? kendime bakmıyorum, aynada bile.. sabahları üstümü giyinmiyorum, böyle bir şansım var, işe formayla gidiyorum (hiç huyum değildi), saçimi taramiyorum, kimseyle konuşmuyorum, içimden gelmiyor. Yemeğe gitmiyorum, öyle, tek başıma oturuyorum. Anneannemi düşünüp ağlıyorum.
Sanırım kendime ağlamak istiyorum da biraz da bahane arıyorum.

26 Kasım 2005

Melekler nereye gider

İtiraf ediyorum, ben de çok özlüyorum tonton seni..
Kimseye söyleyemiyorum, aycaadanın çektiği resimlerine her baktığımda ağlıyorum kendikendime.
Ton'u da arayamıyorum, seni hatırlatıyor diye.
Bencilliğimden mi?

Uzun yalnız ıslak kırmızı bir cumartesi

Geçen haftalarda bir gün, o kadar o kadar yorulmuştum ki hayatın bana armağanlarından, dedim ki - diledim ki- şöyle hasta olsam, bir hafta yatsam, çalışamasam, işe gidemesem, dinlensem..
Dilerken de düşünürken de doğru düşünmek lazımmış..
Hasta oldum. Hastanede yattım evet, ama kendi kliniğimde, hiç hastanede yatmak gibi olmadı ki, sevmediğim k/iş/ilerden uzaklaşamadım ki.. Üstelik anneme de söyleyemedim hastalığımı üzülmesin diye, sevgilim izin alamadı, tek başıma yattım öylece, uzun uzun.. kimse ziyaretime gelmedi, bir alt katta çalışan iş arkadaşlarım bile.. Daha fazla yalnız hissettim, iyileşmek istedim.
Eve gitmek istedim.

23 Kasım 2005

gelin-likli istanbul

istanbul bugün gelinliğini giymiş.
gelin istanbul.
gelin-likli istanbul.
sevdiğim gibi.
istanbul kadar hafif olabilsem.. mutlu olabilsem..
mutlarımla yetinmeyi bilsem keşke.

20 Kasım 2005

Erdağ pazarlama mı? Yoksa Zorba pazarlama mı?

Dünyanın en güzel sukıyısı şehrine yaşamaya gelenlere bir sözüm yok.. Ama gelirken keyfiliklerini, terbiyesizliklerini, kavgacılıklarını, küfürlerini, kocaman gövdelerinde kuşbeyinlerini getirenleri burada istemiyorum!
Arabası olmadığı halde dükkan önü boşyerleri park yasak (neye göre) tabelaları ile kapatarak evimizin önüne park etme hakkımızı elimizden alanları da..
Daracık sokak arasına üç tane dev kamyonu park ederek yolları kapatan tüpçü mü sucu mu ne olduğu belirsiz "Erbağ pazarlama"yı da mahallemmde istemiyorum.

19 Kasım 2005

Bugün daha iyi miyim?

Gece sadece birkaç kez uyandım. Nefes aldıkça batma duygusu da benimle beraber uyandı ama.
Pazartesiye iyileşeceğim inşallah.
Hastaneden taburcu olup yaşamıma geri döneceğim.

18 Kasım 2005

Ne zormus hasta olmak...

Ne zormuş hasta olmak... Daha da zoru hasta doktor olmak...
Tüm doktorlar benim gibi mi, hasta olduklarında başka doktorlara mı gidiyorlar, kendileri de bildikleri halde başkalarına mı soruyorlar 'ben ne olacağım, bu hastalığın sonu nereye gider?' diye...