Hatırladım. Duygularımı yazarak dile getirdiğim zaman daha mutluydum. Yazmaya döndükçe normalleşeceğimi, sakinleşeceğimi bildiğim için döndüm.
Dün, çok normal başladığımız bir gündü. Sabah çocukları okula gönderdim. İkisi aynı okulda, aynı serviste. Kızım bir arkadaşına gidecekti - onun servisine binecekti. Oğlum da onlara yamanmasın diye ben alayım okuldan dedim. Çıkış saatinden yarım saat önce okula gittim. Kızları el ele tutuşturdum, ayrılmayın birbirinizden, doğruca servise gidin dedim, öğretmenlerine bilgi verdim kızları birlikte diğer servise binsin diye. Sonra gittim, oğlumu sınıfından aldım, arabaya bindik, tam okuldan çıkacaktık ki.... Uzundur görmediğim bir arkadaşım aradı. Şaşırdım, hatta tanımadım önce. Dedi ki:
Inınınınınn
Herkes hazırsa söylüyorum:
"Nerdesin? Damla bizim servise binmek istedi, ama servis şirketinin görevlisi geldi ve indirdi. Damla şu an çok fena ağlıyor."
İnanın o an tırnaklarımın uzadığını, gözlerimin parladığını ve bir pantere dönüştüğümü hissettim. Anne pantere.
Allah'tan henüz okuldaydım. Saniyeler içinde servise uçtum.
Kızımı ağlarken görünce tırnaklarımı uzattım o adamın gözünü oydum, bağırmaya başladım, "sen benim çocuğumu bu kadar çocuğun önünde nasıl rencide edersin, nasıl ağlatırsın.. İndirmeden önce neden sormadın, annesini öğretmenini neden aramadın" diye..
Herkes şaşkınlıkla bana bakakaldı. Öğretmenin müdürün herkesin gözünün önünde indirirken çocuğu, sormamış bile neden farklı servise bindiğini. Çocuğumu birey yerine koymamış. Ona saygı duymamış.
Aldım çocukları götürdüm eve. Sonra hırsımı alamadım, baba Panterle birlikte okula geri döndüm. Önce müdüre, sonra o servis görevlisine sordum, ne hakla kızımı ağlattıklarını, ona neden saygı duyup dinlemediklerini..
Bilinçaltımda hazır bekleyen kelimelerimi kustum sonra, "Burası bir özel okul, ben maaşımın yarısını veriyorum buraya, çocuğumu üzün diye değil eğitin diye.." vıt vıt vıt. Eminim devlet okulu olsa daha beter ederdim, "sen devlet anamın okulunda kutsal emanet olarak sana bıraktığım bebeğimi nasıl ağlatırsın bıt bıt bıt".
Neticede, onlardan son beklentimi de üzerine kustum ve çıktım.. "Yarın" dedim, "Çocuğumu buraya çağıracak ve özür dileyeceksiniz. Ben nasıl hata yaptığımda onlardan özür diliyorsam siz de karışıklık olduğunu ve hata yaptığınızı söyleyeceksiniz."
Sanırım baba panter de bu arada parmağını adamın gözüne uzatıp, "bir daha kızımı üzerseniz veya böyle bir olay tekrarlanırsa bu okulu başınıza yıkarım" falan demiş olabilir.
Haketti ama. Bizim anne babalar olarak saygı duyarak, birey olarak kabul ederek ve pamuklara sararak büyüttüğümüz çocuklarımızı, sormadan dinlemeden, konuşmasına fırsat vermeden rencide edemez, ağlatamaz.
Bitti. Nefes alabilirim şimdi.
Burası benim hayal alanım. Adım Hayal. Kendi kendime gezintiye çıkmak istediğimde buraya uğrarım. Kimseleri almam yanıma. Gülersem de kendim gülerim, ağlarsam da kendi kendime burada ağlarım.
Buyrun, ben
30 Eylül 2014
12 Ocak 2014
Benim güzel 38 yaşım
Dün 38 oldum. Yatağımın içinde Bakugan oyuncağı ile uyandım dün. Gülümseyerek kalktım. Bakugan'ı elinde tutan çocuğu gittim, öptüm. Karşı yatakta yatan çılgın genç kızı da bi öptüm sıkıca. Bunların babasına baktım yeni baştan sevdim onu.
Aynaya baktım. Kaşlarımın arasındaki "öfke" çizgim görünür olmuştu, botoks yaptırayım dedim, bu fikirden hiç rahatsız olmadım. Kilo vermiştim, hani verilmezdi bu yaşta, sevindim. Ne güzeldim..
38. yaşıma giyindim, kendimi hiç olmadığı kadar beğendim. Boyumu posumu, yüzümü gözümü, kilomu saçımı, kendimi. Beğendim. Diş tellerime gülümsedim.
Bilgisayarımı açtım, Google'ın bana sürpriziyle karşılaştım, bunu facebook'ta da paylaştım: Yaş pasta resimlerinin üzerine gelince "mutlu yıllar Aybala' dedi Google bana. Sevindim..
Facebook'a bakınca sabahın köründe, ortaokul müdürümün yaşgünü mesajını gördüm, sevindim. Biz büyüyorduk ama unutulmuyorduk. Ne güzeldi.
Kendi doğum günümü kendim kutladım herzamanki gibi. Herkese söyledim.. "Bugün benim doğumgünüm" dedim.
Yeni edindiğim ama eskiden beri sevdiğim (gibi gelen) bir arkadaşımın bana elleriyle yaptığı pastayı yedim, aldığı hediyenin içine koyduğu kartta yazanı okuyunca pek duygulandım: "İyi kalpli bir insanın hayatınıza etkisi paha biçilemezdir".. Bu yaştan sonra bile arkadaş edinmenin mümkün olabileceğini düşündüm. Daha önce tersini düşündüğüm, kendimi çerçeveye hapsettiğim için kızdım.
38. yaşımı salsa yaparak kutladım. Güzel güzel giyindim, salsa gecesine gittim. Neden bu yaşıma kadar bunu keşfetmemiş olduğuma hayret ettim. Güzel olanın ardından giden değil miydim oysa? Dansı nasıl böyle ihmal etmiştim! Dans öğretmenimin hazırladığı mumları üflerken eğlendim, güldüm, el çırptım.
38. yaşımda, ailemi yeniden keşfettim, en baştan iki kardeşim iki arkadaşım oldu, sevindikçe sevindim :) Evim oldu. Hayalini kurduğum yuvam. (Yakında bu sayfalarda okuyun :) ) Evimin heyecanıyla uyandım bugün.
Beni seven birinden bu kışın ilk nergislerini aldım. Nefisti. Başka güzel çiçekler de aldım. Kocama kendime hediye aldırdım.. Hastalarımdan bile hediyeler aldım. Sevildiğimi anladım. Ne güzel.
38 oldum. Hayatımda gerçekten, hiç bu kadar mutlu hissetmemiştim.
Son olarak:
Bazen sayfalarca yazıyorum, bazen susuyorum. Bazen blog cümleleriyle yaşıyorum hayatımı, bazen düşünüyorum sadece. Uzun uzun yazmamalarım ya da hergün buraya yazmalarım bundandır. Ama beni eskiden tanıyanlar, bilir bu yazıyı nasıl bitireceğimi.
Çok şükür. Çok şükür.
Aynaya baktım. Kaşlarımın arasındaki "öfke" çizgim görünür olmuştu, botoks yaptırayım dedim, bu fikirden hiç rahatsız olmadım. Kilo vermiştim, hani verilmezdi bu yaşta, sevindim. Ne güzeldim..
38. yaşıma giyindim, kendimi hiç olmadığı kadar beğendim. Boyumu posumu, yüzümü gözümü, kilomu saçımı, kendimi. Beğendim. Diş tellerime gülümsedim.
Bilgisayarımı açtım, Google'ın bana sürpriziyle karşılaştım, bunu facebook'ta da paylaştım: Yaş pasta resimlerinin üzerine gelince "mutlu yıllar Aybala' dedi Google bana. Sevindim..
Facebook'a bakınca sabahın köründe, ortaokul müdürümün yaşgünü mesajını gördüm, sevindim. Biz büyüyorduk ama unutulmuyorduk. Ne güzeldi.
Kendi doğum günümü kendim kutladım herzamanki gibi. Herkese söyledim.. "Bugün benim doğumgünüm" dedim.
Yeni edindiğim ama eskiden beri sevdiğim (gibi gelen) bir arkadaşımın bana elleriyle yaptığı pastayı yedim, aldığı hediyenin içine koyduğu kartta yazanı okuyunca pek duygulandım: "İyi kalpli bir insanın hayatınıza etkisi paha biçilemezdir".. Bu yaştan sonra bile arkadaş edinmenin mümkün olabileceğini düşündüm. Daha önce tersini düşündüğüm, kendimi çerçeveye hapsettiğim için kızdım.
38. yaşımı salsa yaparak kutladım. Güzel güzel giyindim, salsa gecesine gittim. Neden bu yaşıma kadar bunu keşfetmemiş olduğuma hayret ettim. Güzel olanın ardından giden değil miydim oysa? Dansı nasıl böyle ihmal etmiştim! Dans öğretmenimin hazırladığı mumları üflerken eğlendim, güldüm, el çırptım.
38. yaşımda, ailemi yeniden keşfettim, en baştan iki kardeşim iki arkadaşım oldu, sevindikçe sevindim :) Evim oldu. Hayalini kurduğum yuvam. (Yakında bu sayfalarda okuyun :) ) Evimin heyecanıyla uyandım bugün.
Beni seven birinden bu kışın ilk nergislerini aldım. Nefisti. Başka güzel çiçekler de aldım. Kocama kendime hediye aldırdım.. Hastalarımdan bile hediyeler aldım. Sevildiğimi anladım. Ne güzel.
38 oldum. Hayatımda gerçekten, hiç bu kadar mutlu hissetmemiştim.
Son olarak:
Bazen sayfalarca yazıyorum, bazen susuyorum. Bazen blog cümleleriyle yaşıyorum hayatımı, bazen düşünüyorum sadece. Uzun uzun yazmamalarım ya da hergün buraya yazmalarım bundandır. Ama beni eskiden tanıyanlar, bilir bu yazıyı nasıl bitireceğimi.
Çok şükür. Çok şükür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)