Yorgun görünüyorsun diyor. Napiyim, yorgunum ama şikayetçi değilim.
Napiyim, kış geliyor. Evin en sevdiğim köşesi olan kocaman mutfak masasında bilgisayarıma bakarken güneş gözüme girmiyor. Sabahları işe karanlıkta gidip akşam karanlıkta geliyorum. Hastane soğuk, donuyorum. Lahana giyinmeyi sevmiyorum, gene kısa kollu giyiniyorum, ama donuyorum. Akşam işten kaçtım üşüyüp. E soğuk da sevmiyorum. Karanlık da sevmiyorum.
Herkes, yorgun musun, mutsuz musun diyor.
Demeyin. Üzerime mutsuzluğu yorgunluğu çekmeyin.
Mutsuz değilim hayır.
Her aldığım nefesle şükrediyorum. Baktığım her güzel yüzle şükrediyorum. Eve geldiğimde çocuklarım var diye, bi de Aycuş var diye şükrediyorum.
Annem mutlu yıllar. Yeni bir yaşa daha girdin diye şükrediyorum.
Yorgunum evet, ama geçer. Yorgunluk göreceli. Antalya'da nasıl dinlendim yazın, 40 gün kıpırdamadan, ister miyim gene öyle dinlenmek?
Yogaya başladım tekrar, geçer yorgunluk, nedir ki.
Keyfim yerinde.
Bi gün bakıyorum piyangodan Şebnem çıkıyor, iki laf ediyoruz (latte beyaz çikolatanın yerini tutmasa da :)), seviniyorum. Bir gün Pınar mesaj atıp seni özledim diyor, seviniyorum. Bir gün bi mail alıyorum, arkadaşım nasılsın, keşke yakında olsan ama yakında olmasan da yakınımdasın diyor Nihan, seviniyorum.
Artık keşke yakınlarında olsam demiyorum, üzülmüyorum uzaktayım diye.
Bunun böyle yaşanması gerekiyordu diyorum.
Şu arabayı alamadık, şu tatile gidemedik, şu kaplıcada sıcak suya giremedik diye üzülmek saçma geliyor artık. Bazen kendi kendime diyorum ama en azından artık sesli demiyorum.
Hayat da nasıl hızla akıp gidiyor. Geçsin diyeceğim bişey yok.
Mutlulukla geçsin.
Onu yapamadım bunu yapamadım diye ağlamıyorum. Çok çalışıyorum evet ama benim seçimim. Yapım böyle. Napayım. İçimden başka türlü gelmiyor. Duramıyorum.
Sonra da yoruluyorum.
Önceki posta güncelleme: Kimse benim kadar heyecanlanmadıği için fikrimi bir başka bahara braktım. Bi de şu an Sezen Aksu, Ne ağlarsın benim zülf-ü siyahım'ı söylüyor. Çok güzel değil mi?