Buyrun, ben

Buyrun, ben

28 Nisan 2010

İki çocukla neler yapılır - 2

Alınır çocuklarla anneanne, valizler hazırlanır, atlanır arabaya, Batı Karadeniz turuna çıkılır.
Vallahi de çıkılır.

Süper keyif alınır, şahane yemekler keyiifle yenir, hava da bal gibidir tadından yenmez, gezilir, gezilir, gezilir.. Kilo da alınmadan geri dönülür hahahay

Ama Safranbolu'ya gittim de lokum da yemedim ya ne irade di mi :)

Bi de Amasra'da fırtına olmasaydı daha bi şahane olurdu ama neyse hadi :))) Buyrun, böyleydi seyahatimiz:

22 Nisan 2010

Yolcu

Safranbolu yolcusu kalmasın...

Somun

Ben diyorum, aç bu çocuk aç....


Minik kulaklarda kırmızı küpeler







Hala beni okuyanlar varsa

Gelemesem de göremesem de.. buralarda bir yerde bir ben olacaktı görürseniz haber verir misiniz :) Kıvamında yaşıyorum günlerdir.. Kütüphaneye tam mesai gidip, aralarda çocuklarımı sevip, kilo verip, ders çalışıp, hafta sonları music together, işte ortaya karışık birşeyler.

Sanırım da öyle devam eder gider sınava kadar.

Bir yazasım bir dertleşesim var da esasında, vaktim yok :( Hakkaten yok.. Sen benim hiç bunu söylediğimi duydun mu sevgili okuyucu :) Şu ara gerçekten yok..

Ama gene de bişeyler yazayım yoksa şişip şişip boooom diye patlıycam.

Bugün çook ama çok heyecanlı bi gündü, bütün günümü Çapa'da geçirdim.. Çok sevdiğim ablam, uzmanım, tez danışmanım, dert ortağım, yol gösterenim, bok çukuru hastaneme (kusura bakmayın ağzımdan kaçtı) tahammül etmeme yardım edenim, Damla olmadan önce 4 kez aşılamamı deneyenim ve tüm o süreçte destek olanım, Oğlak kardeşliği ortağım, Oluş Ablam doçent oldu.

Çok ama çok heyecanladım.

Bir başkasının sevinci ile / için sevinmek ne güzel duyguymuş sevgili okuyucu, sen hatırlıyor musun? Ben de senin gibi unutmuşum. Bir başkası sınavda ne yapıyordur acaba diye heyecanlanalı, stresleneli ne kadar oldu (kardeş / koca / çocuk demiyorum tabii ki)... Kapıda beklerken sigara yakasınız geleli... Sınavdan çıkıp emeklerinin karşılığını alınca gözleriniz dolalı..

Yaa.. çok olmuş di mi..

Yaşlandıkça kaybediyoruz di mi sevgili okur..


Ama var ya... ne güzeldi... doçent oldu yaa... yılların emeği (altı yılına şahitim en az).. Bütün makalelerimi birlikte yazdığım.. Bütün posterlerimi birlikte hazırladığım.. Bütün kongrelerime birlikte hazırlanıp gittiğim, sunumlarımı(zı) yaptığım ablam doçent oldu.

Vallahi de çok güzeldi billahi de çok güzeldi. İyi ki de gitmişim. Orda olmuşum o anda.

Ama var ya sevgili okuyucu.. (benden beklenen cümle geliyor, ki beni tanıyanlar zaten okumadan biliyor ne yazacağımı)... ben de galiba doçent olucam. Evet galiba. Ben bunun için yaratılmışım.. okumak için.. Bi tuhafım. Okumayı seviyorum. Kütüphanede endorfinim artıyor, mutlu oluyorum. Çalıştıkça tazeleniyorum. Geçen biri, daha ne kadar çalışacaksın artık iş hayatına atılsan :) dedi.. Dedim ki.. Benim en iyi bildiğim şey ders çalışmak. Başka bişey bilmem ki... En iyi bildiğim şeyi yapmaktan niye vazgeçeyim....

Geldim neyse bugün ordan, yolda da karar verdim, dedim ki sevgiliye.. Bak ben yıllardır kendimi kandırıyorum dedim. Çocukla kariyer olmaz, ben anneyim gider bi devlet hastanesinde devam ederin derken içim yalan söylüyomuş dedim. Ben makalem yayınlanınca heyecandan uyuyamıyorum, ben bir klinik çalışmayı tasarlarken kafamda yaşıyorum onu, bitince sevinçten gözlerim doluyor.. ben bunu seviyorum dedim. Sen "hiçbir yaptığın işten tatmin olmadın sen, on yıldır hep başka bişey aradın" derken, ben işte bunu arıyomuşum dedim. Ben anca bunu yaparken mutlu oluyorum dedim.

Bana destek olur musun dedim. Denememe izin verir misin dedim. Bakalım dedi. Hele bi mecburi hizmet bitsin dedi... Bakarız dedi.

Bu bile yetti sevgili okuyucu.
Yapabilirim biliyorum dedim ben de.

Bak hocam (gerçek hocama diyorum) bundan sonraki sözlerim sana. Okuyamayacak olsan da, bu sözlerim evrende asılı kalacak ve gelip seni bulacak birgün eminim. Bana ikide bir ben senin yaşındayken doçent olmuştum deme (bkz: 34).. Senin çocuklarını da karın doğurdu ama di mi.
Bak buraya yazıyorum. Beş sene. Allah ömür versin, beş sene sonra hadi altı sene sonra gelip doçentlik belgesini hediye edicem sana (fotokopisini de olabilir). Allah sağlık versin, önce Almanca öğrenicem, 6 ay Almanya'ya gidicem, eğitim alıcam, eğitim hastanesine geçicem, bisürü yayın yapıcam ders de çalışıcam, çocuklarıma da iyi anne olucam. Bu arada da bisürü para kazanıp bahçeli ev alıcam.
Secret'sa secret. Evrensel çekim yasasıysa yasası. Dua asıl.
Aha da yazdım buraya.

4 Nisan 2010

İki çocukla neler yapılır

Bundan sonra, bana ara ara soranlara, biraz örnek biraz yanıt olsun diye iki çocukla neler yapılabileceğini anlatacağım, şöyle kısa kısa, resimli resimli..


İşte bu minik yazılarımın ilki….


İki çocukla, şahane bir pazar sabahı, şahane günışığı ile beraber kalkılır ve ormanda yürüyüş yapılır……

İki prenses bir saraya yakışır.. ama elimizde kalmadı, parkla idare ediverin :)






Music Together…. Neşeli müzikler…. Işıklı günler….


Beni harekete geçirecek kadar ışıklı güzel bir bahar günüydü… Yapıncak’a da yakışan buydu hani :)
Çok eğleneceğimizi biliyordum. Güzel insanların içinde oldukları hiçbirşey beni yanıltmadı bu konuda bugüne dek. Ceylin hanımın da sınıfımızda olmasıyla bizimkinin eğlencesi iki katına çıktı. Hatta dersi bloke edecek (!) kadar eğlendiler ara ara… Bu nedenle bu çığlıklı neşeye haftaya bi son dememiz gerekecek Gülfercim yoksa Yapo bizi sınıftan atabilir :) Bir tek tahmin etmediğim, Damla’nın müzikleri - ezgileri bu kadar çabuk kapacağı idi.. Arabada cd çalarak giderken bi ara kapattım, bi baktım arka koltuktan şarkı devam ediyor :) Aynı şey evde de olunca anladım doğru yolda olduğumuzu. Doğru zamanda ve doğru yerde, her cumartesi Music Together’da… Bakınız bilgi için tık. Music Together İstanbul’un mimarı Yapıncak için tık.

Pamuk Prenses konsept doğumgünü partisi

Bu sene Damla’nın doğumgününde evde parti yapmamaya kesin kararlı idim. Geçen seneden dilim yanmıştı. Çook kalabalıktı ve çocuklar için çoook sıkıcı geçmişti (oyun oynayamamışlardı bile..) Ama Damla net bir şekilde isteyince, üç arkadaşını çağırıp onlarla atölye çalışması yapmaya kadar verdim.

Damla hanımın kostümü Pamuk Prenses olduğu için, tema olarak da bunu seçtim.. Günü planlamak için internetten uzuuun uzun araştırma yaptım. Tasarılarımın yarısının mimarı teyzemiz Ayçaada idi, belirtmeliyim.

Sonunda Ayça bize atölyesini açtı, ki ev yerine atölyede yapmak çook yerinde bir kararmış anladım. Çok dağıttık da laf aramızda ortalığı :)


Atölyeyi birgün önce okulda da kullandığımız süslerle süsledik, tehlikeli aletleri iğneleri vs ortadan kaldırdık. Çalışmalarımızı yapacağımız sehpanın üzerine büyüüüük bir örtü serdik. Minik masa ve sandalyelerimizi de getirdik.. Pastacı Rapunzel’den Pamuk Prenses pastamızı da aldık, herşey tamam..

Bu arada oyunumuzun bitişi tam yemek saatine geldiğinden, köfte ve makarna hazırladık onlara, anne ve babaları da gene yoğurtlu mantıyla kandırdım hehe :)

Vallahi bu butik parti ve oyun atölyesi beklediğimden daha iyi fikirmiş ve çook eğlenceliydi. Gelenlere gelemeyenlere, bize katılanlara katılamayıp üzüntüsünü bildirenlere teşekkür ederiz :)
Ben bu fikri kullanmak isteyenler olabilir diye düşünüp – ki şiddetle öneririm- ayrıntılardan bahsedeceğim..
Günün teması dediğim gibi Pamuk Prenses idi…
Aktivitelerimiz ise şunlardı:
1. Pamuk prensenses masalını canlandırma… Annem minik cüceler için külahlar yaptı, pamuk prenses pelerinimiz var zaten, avcının şapkası, pamuğu ormanda bulan tavşanın kulakları, kötü kalpli kraliçenin kocaman büyücü şapkası, bir sepet elma (!) (sepette sadece iki elma vardı hehe) derken, ayna rolüne de birini bulduk ve eğlence başladı. Çocuklar cast konusunda beklediğim heyecanı pek göstermediler (daha çok anneler oynadı) ama hepimiz çok eğlendik.. Hatta iki kez oynadık ve üçüncüden zor kurtulduk. 2. Kötü kalpli kraliçenin sihirli aynasını yapma
En fazla ilgi çeken aktivite kesinlikle buydu… Önce birkaç tane ayna aldık, şu pazarda satılanlardan… Atölyedeki kocamaaan sehpanın üzerine naylon bir örtü örttük, ortaya bolca incik boncuk kurdele tül, kısacası aynanın üzerine yapıştırılabilecek herşeyden bolca döktük… Birer uhu, birer cama yazar kalem… Sonra herkes kendine istediği materyallerden bir kötü kalpli kraliçe aynası tasarladı. Artık yapıştırma işini mi, uhuyu mu yoksa aynayı mı çok sevdiklerinden, en çok bunu yaparken eğlendiler.. Hatta dönüp dolaşıp masaya oturup bişeyler daha yapıştırdılar.. Herkes giderken hatıra olarak aynasını da götürdü..
Aslında bi de çerçeve süsletip o gün çektiğimiz birer resimlerini yazıcıda basıp hediye etme fikri vardı ama çerçeve almaya fırsatım olmadı.

3. Sihirli elma kimin elinde kalacak oyunu.. Halka olup müzik açıyoruz… Elmayı elden ele geçirip dansediyoruz.. Müzik durduğunda elma kimin elinde kalırsa o kazanıyor.. Ne mi, bolca alkış :)
Müzik olarak Mothercare’in İngilizce çocuk şarkıları cd.sini kullandım.
4. Sandalye kapmaca: Sırt sırta dizdiğimiz kişi sayısından bir eksik sandalyelerin çevresinde el çırparak dönüp dansediyoruz… Müzik bittiğinde herkes bir sandalye kapıp oturuyor.. Ayakta kalana bir ceza veriliyor.. Bunda da çok eğlendiler.. Gerçi nedense hep büyüklerden biri kaybetti ve hayvan sesleri çıkarma cezaları da bize kaldı ya neyse :) 5. Pipet ve iplerden prenses kolyesi yapma.. Pipetleri ince uzun boncuklar şeklinde kestik.. İplere dizip ucundan düğüm atarak boynumuza taktık.. Şahane! Hala takıyoruz :)

6. Müzik ve dans.. Diğer arkadaşlarımızı beklerken Damla ve Ceylin hanımlar bol bol müzik eşliğinde çığlık atıp dans ettiler… Balon şişirip düdük üflediler...
Darısı daha nicee eğlenceli neşeli sağlıklı doğumgünlerine…

Kızkulesi’ne gidemedik ama kıyısına gittik

Geçen cumartesi sabahı, babamızın işyerinden arkadaşı Kamber ile Kızkulesi’ne gittik. Aslında Kamber çooook güzel fotoğraflar çekiyor ve bu güzel güzel makineleri alması için de Osman’ın kanına giren o.. (Bu işi profesyonelliğe döküp para kazanması için ben de onun kanına girecem yakında :)) Damla’nın Pamuk Prenses olduğunu duyunca, o zaman bir prenses bir kuleye yakışır demiş.. Kızkulesi’ne gidelim, orda fotoğrafını çekelim… Hava da güzel olunca sabah kalktık gittik.. Tam bir görsel şölen şeklindeydi herşey.. Kocamın objektifinden bakın neler ortaya çıktı.. (Araya Kamber’den de sıkıştırayım onları da Osman çekmiş sanın hehe :)
Gerçi çok rüzgar vardı kuleye gidemedik, ama Damla hanıma söz verdim havalar biraz daha ısınınca götürücem onu. Bir de kızkulesinin kızına gitmeye çalışan prens boğuldu diye o kadaaaar üzüldü ki, hikayeyi değiştirip, akıntıya kapılıp başka iskeleye yüzmüş diye değiştirmek zorunda kaldım :)

3 Nisan 2010

Olmayacak duaya amin demek

Böyle de 1 Nisan şakası yapılır mı kardeşim
İnsanların hayatıyla oynanır mı

Hapisteki adama tahliye kararı çıkmış
Hastanedeki hastaya hadi iyileştin
Zavallı doktorlara mecburi hizmet kalkıyormuş
şakası yapılır mı!!!

Ne çok düşünenim varmış, teşekkür ederim...
..de...
Siz bence dua etmeyi bırakın da.. olmayacak duaya amin demeyin bari.
Eh, Allah iyiliğimizi versin diye dua etmek isteyene de mani olmam tabii :)

1 Nisan 2010

Toplu dua talebi

Bugüne kadar senden pek bişey istemedim sevgili okuyucu.
Ama şimdi sana ve dualarına ihtiyacım var..
Hele de hamileysen, hele bir de doğum yaparken beni aklına getirirsen....
Ya da değilsen de olur..
Birazcık seviyorsan bu satırları yazanı, iki satır duana ihtiyacım var..
Şu mecburi hizmet kaldırılıyor söylentileri gerçek olsun diye...
Bi de eş durumu tayini bize de geçerli olsun diye....
Ya da sen en iyisi haklarında hayırlısı olsun diye.
Allah bilir doğrusunu..

Belki birine çok sevindiği bi iyiliğim olmuştur aranızdan da şöyle içten bi dua eder de duası kabul edilir de..
Evimiz barkımız bilmediğimiz yollarda gitmediğimiz illerde görmediğimiz köylerde
yorulmaz..

Eh be sevgili okuyucu,
ben üşenmeyip sana yazıyorum bak her gün,
sen de üşenmeyip bi dua etsen ne çıkar,
bak şu aile şu kızkulesi şehrinden gitmeyiversin diye, ne var sanki...

Tuna beyin diş buğdayı

Diş buğdayı normalde bizim orda yapılan bir şey değilmiş. Ama ben çok seviyorum bu ritüeli. Damla hanımda interneten epey bi araştırıp, oldukça eğlendiğimiz bir gün organize etmiştim. Tuna beyde hazır bilgilerimizi kullandım..

Önce, buğdayı anlatayım. Ben bunu da tadı güzel, yenilebilir bir şey şeklinde yaptım. Buğdayı haşlayıp bir kaba koydum.. Yanına dört adet ayaklı dondurma kabında nar taneleri, pudra şekeri, parça çukulata ve ceviz içi hazırladım. Bu beşi bir araya gelince tadı şahane oluyor.

Minik minik lokumlar aldım konuklara ikram etmek için. Bunları minik tüllere sardım, mavi kurdeleyle bağladım, içlerine de birer minicik civciv koydum, açınca hoşluk olsun diye.. Anneme ve kardeşlerime teşekkür ederim, bu katlama bağlama işini onlar halletti. Ben neyi hallettim, lokumları gelenlere ikram etmeyi unuttum. Olsun artık ne yapalım. Ertesi gün biz yedik, Damla'nın arkadaşlarıyla :)

Ritüel dediğime gelince.. Çocuğu yere temiz bir örtünün üzerine oturtup, çevresine her mesleği temsil eden bir obje koyuyorsunuz. Ben, steteskop (dr), bıçak (aşçı), kredi kartı (bankacı, hehehe :) baba mesleği), makas (terzi), altın bilezik (zanaatkar), resim fırçası, fotoğraf makinesi.. koydum.. Aklıma ne gelirse işte.. Tuna’yı ortasına oturtur oturmaz elini steteskoba uzattı (kaderin bana bir oyunu mu).. Ama genelde, oradaki en büyük ve en cancanlı şey olduğundan mı nedir, ona uzanıyor çocuklar.. Annemin de şike yaptığını belirtmeliyim!! Al oğlum bak bu ne güzel şeklinde :)
Sonra, başından aşağı dualarla ve iyi dileklerle birkaç kaşık buğday döküyorsunuz… Bezin üzerine dökülenlerden 32 tanesini bir ipe dizip boynuna takıyorsunuz, 32 tane inci gibi dişi olsun diye.. Ben saklamak için dizdim…
Diş buğdayı da bu kadardı.. Misafirlerimizi geçirdikten sonra yattık.. Oldukça hızlı geçecek olan bir gün daha bizi bekliyordu.. Damla hanımın talep ettiği evdeki partisi… Bu da yarın artık :)