Buyrun, ben

Buyrun, ben

1 Aralık 2008

Kafam karışık

Bu yorgunluk beni mahveden. Ben mi böyleyim, ben mi bezgin, yorgun, mutsuzum hep?
Çalışma arkadaşlarım arasında hiç mutlu kimse yok.. Hiç, eve gidiyorum, hayatın tadını çıkarıyorum, televizyon izliyorum, eğleniyorum, sinemaya gidiyorum diyen yok. Bugün bir arkadaşımın annesi, Esra çok çabuk yoruluyor, bir sorun var bu işte dedi. Biz dördümüz bir ağızdan, biz deee demişiz.
Burda bir sorun var.
Hayattan beklentisi olmayan insanlarla, hayattan beklentim olmadan yaşayıp gidiyorum. Günler bana birşey getirmiyor. Günler beni alıp götürüyor, hızlıca, yorgunca, çabucak. Günler geçiyor. Bebeğim büyüyor. Ben farkedemiyorum. Çünkü karamsarlık gözlerimin önünde gri bir perde yaptı, aralayamıyorum.
Arada sırada güç bela edindiğim yaşam enerjimi idame ettiremiyorum. Yorgunum, bitkinim, mutsuzum diye söylenip durduğum kötü şeyler evrende asılı kalıyor, dönüp dolaşıp bana geri geliyor, evrenden yüzüme çarpıp beni sendeletiyor. Sürekli sendeleye sendeleye gezmekten yoruldum, belim ağrıdı.

Uykularımdan oldum, gece boyunca defalarca uyanıyorum. Sağdan sola dönüp geri uyuyorum. Bazen uyuyamıyorum. Geri sağa geri sola geri sağa geri sola dönüyorum. Sabah oluyor.

Aşırı yiyorum kilo alıyorum ama çare olmuyor.

Minör depresyon tanısı koyabilirim kendime biraz zorlarsam.

Bundan on altı yıl önce birisi bana sende negatif bir enerji var demişti. Bu on altı yıl boyunca bundan kurtulmaya çalıştım başaramadım. Ama geçen hafta nedenini buldum bu negatif enerjinin. Ben çünkü içimi dışıma döküyorum. Bazen az mutlu bazen sakin bazen enerjisi az olsam da bunu hemen dışarı kusup yansıtıyorum. Böylece içimdeki dalgalanmalardan dışım da dalgalanıyor.

Bundan tam on dört yıl önce hala çok sevdiğim bir arkadaşım ruhum fırtınaya yakalandı çalkalanıyor demişti. Ne zaman durulacak demiştim. Bilmemişti. Benim de çalkalanıyor. Ne zaman durulacak diye, bundan tam dokuz yıl önce, gerçekten depresyondayken çare mi ki diye gittiğim bir psikiyatriste sormuştum. O da 35 yaşında durulursun demişti. Niye demiştim. Oğlak burçları 35 yaşına kadar çalkalanırmış. Psikiyatrist de oğlak burcuymuş. Ben seni hasta olarak kabul edemem çünkü eğer bir doktorun olursa kendini hasta sanırsın iyileşemezsin demişti.
Ben de kendimi iyileştirecek enerjinin içimde saklı olduğunu biliyordum aslında. Nasıl açığa çıkaracağımı bilmiyordum sadece. Bu yüzden meditasyon yapmaya başlamıştım.
ÇOK İŞE YARAMIŞTI. Hayatımda attığım en önemli adımdı. (Şimdi yapamıyorum neden?) Geçmişti. Yine ben olmuştum. Pozitif olmuştum. Güçlü olmuştum. Güzelleşmiştim. Kendime güvenim geri gelmişti.
Şimdi yapamıyorum. O zaman 24 yaşındaydım. Şimdi yaşlandım mı?

Ben haksızlıklardan korkarım çok. Babam hasta olunca çok büyük bir haksızlığa uğradığımı düşündüm (hayat neden adil olsun ki?). Asıl haksızlığı ben yapıyordum aslında çünkü gerçekte haksızlığa uğrayan babamın ta kendisiydi. Hastalığını bile söylemedik ona. Peki asıl o hasta olup asıl o gencecik yaşta öldüyse, ben neden hala haksızlığa uğradığımı ve babamın niye erkenden öldüğünü anlamadığımı sorup duruyorum kendi kendime? Babam öldüğünden beri düzelemedim ben. Kötü şeyler benim başıma gelmemişti o güne kadar. Galata köprüsünden son geçişinde, hani yine bayramdı ya baba, bir daha buraları görebilecek miyim diye sorduğunda, tabii ki, buraya gelip balık tutacağız iyileşince demiştik ya, asıl sana yaptığımız haksızlıktı işte, biz biliyorduk senin muhtemelen bir daha hiç balık tutamayacağını. İki yıl mı oldu baba, ne çabuk geçti di mi, bak Damla içimdeydi, şimdi kocaman oldu, yakında abla olacak, oradan bizi görüyor musun baba?

Hayat neden bence haksızlıklarla dolu? (Kimse, herşeyin var, nankörlük etme demesin, evet ÇOK ŞÜKÜR herşeyim var, sağlığım, ailem, güzel bir işim, maaşım... Evet var çok şükür. Ne yapayım, hormonlarım izin vermiyor belki de içimdeki negatif enerji izin vermiyor, ah ne hoş laylay lom evim işim ailem ne mutluyum diyemiyorum). Kimse sinirlenmesin lütfen artık.. Hep başkaları sinirli. Hep başkaları kızıyor bana, yaptıklarıma ya da yapamadıklarıma. Annem, kocam, arkadaşlarım. Herkes kızıyor.

Hiç tam sevdiğim insan yok arkadaşlarım dediklerim arasında.. Bu da mı benden? Bakıyorum da, tam birini tam seviyorken, bir bakıyorum, o beni tam sevmiyor! Oysa benim de ihtiyacım var, ben seni ne yaparsan yap seviyorum, enerjini de boşver, kabullenme böyle birşey işte diyen yok. Gel boşver asma suratını hepsi geçer diyen. Herkes, suratını asman bitince gel bana, mutlu gel, böyle üzgün gelme diyor. Bir Gamze bir de Taschi bana katlanırdı her halimle sanırım, biri bin biri üçbin kilometre uzakta. Benim bana her halimle katlanabilecek dostlara ihtiyacım var, yoksa hallerimi üzerimden atıp geri gelemiyorum. Ben artık mutlu olamıyorum. Haftanın beş günü enerjim dipte, iki günü bile güler yüzlü olamıyorum. Güler yüz. Gülümseyemiyorum. Hiç kimseye. Hiç birine. Aynaya da. Makyaj yapamıyorum. Üstümü doğru dürüst giyemiyorum. Fatoş, nerdesin, bu Amerika ne kadar uzak, gel bana gülümsemeyi hatırlat. Senin de baban hastaydı, ama sen benim mutsuz görünmeye hakkım yok, benim kendi sorunum bu deyip yine gülümserdin bize. Fatoş ben babam öldüğünden beri hiç gülümsemedim biliyor musun? Ama ağlıyorum hemen hemen her gün. Fatoş beni duyabilsen keşke.

Ben gülümsemeyi unuttum.

13 yorum:

Sen Gelince dedi ki...

Merhaba
Bir süredir bloğunuzu takip ediyorum. Bana hep kendinden emin, hayatla barışık, pozitif ve harika bir anne imajı verdiniz hep. Yanıldığımı da sanmıyorum. Ama maalesef zaman zaman bu tarz duygular içinde kayboluyoruz. İnsan olmanın bir getirisi bu sanırım. Bunun neresi getiri diye sormayın. Böyle gel gitler yaşanmasa sahip olduğumuz güzellikler de bir anlam kazanamadan silinip giderdi. Geriye de sığ yaşamlar kalırdı. Galiba hayatın bu hızlı koşuşturması içinde farkında olmadan bazı şeyleri unutuyoruz. Ya da aslında belki de unuttuklarımızı hatırlıyoruz. Sevdiğiniz birini kaybetmenin ne kadar acı olduğunu biliyorum. Ama eminim bir sonraki gün sizin için çok daha güzel olacak.

Yapıncak Gürerk dedi ki...

Biz bu postu okuyup boğazımızda düğüm, dön dolaş, yazacak bir şey bulamazken, sen içinde hissettiğin hüznü, sıkıntıyı, kırgınlığı, neyse neyi...dışarı kusabiliyorsun. Hem gerçek hayatta, hem de bu ortamda. Sen özgürsün. Bana göre mutlu olma sebebi olabilecek kadar güçlü bir sebep.
Asık suratmış, as suratını bırak katlansınlar. Abuk subuk yazıyor olabilirim. Ne yazdığımı bilmiyor da olabilirim. Ama en azından güçlü birini okuyorum. Öyle hissediyorum.
Ama biliyorum, insan adaletsizliğe, kızgınlıklara, anlaşılmamaya, destek çıkılmamaya çok kızıyor. Çaresi ruhsuzlaşmaksa eğer, değer mi bilmiyorum. Asık suratı veya hüznü, ruhsuzlaşmaya ya da duyarsızlaşmaya tercih ederim.
Ayrıca...sanalannenin de dediği gibi, bir başka gün de bir bakacaksın ışıl ışıl uyanacaksın hayata. İşte, cilveleşmeler...Hayat.

Adsız dedi ki...

canım sen güçlü birine benziyorsun bak yeniden anne olmanın heyecanı sarmış seni artık geçmişi unut diyemem sende haklısın ama kendini biraz toparla dünya tatlısı kızın ve eşin senin yaşam kaynağın hergünün bir öncekinden güzel osun

Adsız dedi ki...

aylardır okuyorum sizi
ve aylardır anlıyorum belkide
hani bir yazıda demiştinya beni okuyanları merak ediyorum diye,öylesine hoşuma gitmiştiki
belki inanmayacaksın ama aynı hislerle boğuşuyorum ve kimse anlamıyor sanki,
anlattıklarını okurken kilitlendim resmen,sanki kendimi okudum bir an
yazamıyorum bile...
sevgiler
istnbul
yıldız

tedarikmucize dedi ki...

ilk beş paragrafa bende demek istiyorum......

pinarbk dedi ki...

Aybala, yapma canım ya...
Hepimiz aynı durumdayız. Çok sahici bir şekilde beni anlatmışsın bazı satırlarda. Bu şehir öğütüyor bizi. hayatlarımızı yollar ve bitmek bilmeyen işler çalıyor. Ama yılmayalım. Daha çok, daha çok direnelim...

baban konusuna gelince, diyecek söz yok. Boğazım düğüm düğüm. Ağladı ağlayacak kalakaldım...

Adsız dedi ki...

karizma gitti senin yüzünden: hayalanını açtım okuyordum, tabi ki ağlamamak için çok direndim ama gözümden yaş akıtmamaya çalışsam da kan çanağı gibi oluverdiler (sonradan aynaya baktım da). hemşirelerden biri ağzımda aft çıktı naapayım diye gelmişti ve beni görünce ne oldu anlamadı ama ben de anlatmadım.
kuzum benim,
bu asistanlık çok yorucu bi şey, evet. insanın hayat enerjisini emiyor, geri kalan posa da hiçbir şeye özellikle de kendine zaman ayırmaya hiç yetmiyor. az kaldı, biraz sabret lütfen. daha buraya geleceksiniz ve enerjinden bana da vereceksin (anladın sen onu)
güneyden bir arkadaşın...

HülyArda dedi ki...

aynıyım son zamanlarda hep aynı, hatta son bir kaç senedir, bilmiyorum belki de hep böyle miydim, sarılıp ağlayabileceğim bile dostum yok oysa vardı eskiden , ağladım ama şu an, niye bu babalar erken göçer gider ki. Benim babamda gitti erkenden oysa benim ona daha çok ihtiyacım vardı... Her zor anımda yanımda olmasını o kadar istiyorum ki iliklerime kadar sızlıyor içim. Hep bir yanım eksik hep yarımım , üstelik tamamlanmayacak biliyorum. Küllenmiyor bir türlü bu acı nasıl bir acıysa, seni daha fazla üzmek değil amacım sadece içimi dökmek istedim bende...
Hayat böyle işte, belki yıkılabilirim, belki depresyonun ucundan dönmek zorunda kalıyorum hep niye çünkü haksızlık yapmak istemediğim bir yavrum var, eskisi kadar ağlamıyorum bile onu üzmemek için.... Güçlü olmak lazım.... Oluyorum bende ama arada ağlamakda lazım bunu yaptığın için sağol....

ÇAğ dedi ki...

Hayal
Seni o kadar iyi anlıyorum ki,sorun nedir biliyor musun Oğlak burcu olmamız.Özzellikle bu aylarda bir nedenden dolayı ayın çekim gücü mü nedir bilem,ocak ayı geliyor belkide,yani doğumumuza yaklaşıyoruz biz,doğum öncesi bebek çok strese girer ya,aynen bizde oğlaklar bundan nasibimizi alıyoruz.Hayatı hemen sorgulamaya başlıyoruz ve mutsuzluk sendromuna giriyoruz.Ben taaa yazdan anlıyorum yine bu aylar bu minör depresyonu yaşayacağım diye. Uzun yıllar bu aylarda hep depresyon yaşadım, hiç şaşmadı.Ama geçecek bak geçecek, BEKLE DOĞUM GÜNÜNÜ,veee meditasyon bizim için birebir...
Öptüm

annesininoglusu dedi ki...

ah canım ya çok bunalmışsın sen keşke yakın olup bi kahve içebilsek
yine de anlatmak istersen buradayım
sevgiler...

Adsız dedi ki...

sabah sabah ağlattınız beni sonunda:)içimden geçenleri kelimelere dökmek o kadar zorki.ama Yapıncak a katılıyorum sen gerçekten özgürsün.arkadaş konusuna gelince bazen arkadaş sandığım insanları özlesemde bu yalnızlık gerçeğine alışmaya çalışıyorum ,hayat bu.büyüdükçe herşey ne kadar değişiyor.
herkes kendine iyi baksın!

Elif dedi ki...

ben seni yazılarından hep güçlü bildim, öyle biliyorum... hepimizin zırhlarının düştüğü zeyıf anlar oluyor, bu şehir de cabası... Ama direnmek için senin deyiminle " minik" ama aslında çok büyük bir kalbin var...

Adsız dedi ki...

HAYATINA BIR BEKLENTI KOYMANI TAVSIYE EDERIM..