Şu sıralar hayal alanıma gelip çok da fazla hayal kuramıyorsam
Nedeni
Hayallerimin bitmiş olması değil
Tersine bitmediler.
İçimdeki sıpanın bilgisayarla midem arasında bir bağlantı kurup hemen midemi bulandırmasıdır.
Bilgisayarımı kıskanıyor musun evladım
Ablan böyle değildi
Ne güzel fotolar koyasım var aslında hayal alanıma
neler anlatasım var
Yeniden kırmızı olan beyaz saçlarım
Minik kalbim number two'nun pipisinin fotosu (eğer o gördüklerini iddia ettikleri minik şey pipi ise cidden hahahaha)
Bu sefer ikili testimin normal çıkmasına şaşırışım
Gebeliğin bu kadar basit oluşuna her an şaşırışım (Clexane, Aspirin, Progestan olmadan)
Gazme halaların ziyareti, Damla'nın Ceren ablasıyla yeni bir dünyanın kapılarını aralayıp ilk kez abla kavramını, aileden evden bir başka çocukla tanışması
Minik kalbimin, Damla kuzumun yeni fotoları...
Ay başlıkları bile sayfa doldurdu
Ne ara yazıcam bunları ben
Burası benim hayal alanım. Adım Hayal. Kendi kendime gezintiye çıkmak istediğimde buraya uğrarım. Kimseleri almam yanıma. Gülersem de kendim gülerim, ağlarsam da kendi kendime burada ağlarım.
Buyrun, ben
29 Aralık 2008
21 Aralık 2008
Tuvalet eğitimi döneminde ev dışında ne yapmalı
Tuvalet eğitimi konusunda herkesin fikri, okudukları bildikleri şeyler vardı da, bu dönemde dışarı çıkarken ne yapacağımı bir türlü bilemiyodum. Evde altını aç, dışarıda bağla, çocuğun da benim de kafam karışıyordu açıkçası. Ama bebeğimi de alışveriş merkezi tuvaletlerine nasıl oturtabilirdim? Saatlerce nasıl tutardı çişini?
Aslında çooook da uzun uzun üstünde düşünmesem de, bu konu kafamı karıştırıyordu. Henüz çok erken biz çünkü sıklıkla bağlıyoruz zaten Damla hanımın altını da, düşünmeden edemiyordum. Tuvalete nasıl yetişicez, bulsak da nasıl oturucaz...
Bu konuda eğer var ise Amsterdam Büyükşehir Belediyesi'nin bana verdiği fikir için kime teşekkür etmeliyim? E ben de pratik kadınmışım canım hehehee :)
Geçen sene ilaç firmasının numune olarak dağıttığı, fısfıslı bir deodorant şişesi büyüklüğündeki sterilizasyon solüsyonunu bir yıldır atsam mı atmasam mı diye düşünüp dururken.... Amsterdam'da umumi tuvaletlerde gördüğüm, oturacak yeri silip oturduğun solüsyonun nihayetinde bununla aynı şey olduğunu farkettim. Steril tuvalet oturağı. (İçi? Ne yapalım tüm mikropları yok edemeyiz). Bebeği peçete serip oturtmak ya da ayakta işetmek mümkün olmayacağına göre, bundan iyisi Şam'da kayısı!
Sonuç 1. Bugün 5 saatten fazla geçirdiğimiz Ikea'da kuzum sadece 1 kez bezine 2 kez de tuvalete çiş yaptı (maşşallah)
Sonuç 2. Bu solüsyon nerde satılır bilmem. Herhalde medikallerde bulunur. Bitince ben de araştırıcam, merak edenlere bildiririm. Yıllarca işime yarayacağını düşünüyorum bu yöntemin.
Sonuç 3. Bu nasıl aklıma gelmedi benim daha önce. Hay Allah.
Sonuç 4. Ben buldum siz de kullanın derim.
Aslında çooook da uzun uzun üstünde düşünmesem de, bu konu kafamı karıştırıyordu. Henüz çok erken biz çünkü sıklıkla bağlıyoruz zaten Damla hanımın altını da, düşünmeden edemiyordum. Tuvalete nasıl yetişicez, bulsak da nasıl oturucaz...
Bu konuda eğer var ise Amsterdam Büyükşehir Belediyesi'nin bana verdiği fikir için kime teşekkür etmeliyim? E ben de pratik kadınmışım canım hehehee :)
Geçen sene ilaç firmasının numune olarak dağıttığı, fısfıslı bir deodorant şişesi büyüklüğündeki sterilizasyon solüsyonunu bir yıldır atsam mı atmasam mı diye düşünüp dururken.... Amsterdam'da umumi tuvaletlerde gördüğüm, oturacak yeri silip oturduğun solüsyonun nihayetinde bununla aynı şey olduğunu farkettim. Steril tuvalet oturağı. (İçi? Ne yapalım tüm mikropları yok edemeyiz). Bebeği peçete serip oturtmak ya da ayakta işetmek mümkün olmayacağına göre, bundan iyisi Şam'da kayısı!
Sonuç 1. Bugün 5 saatten fazla geçirdiğimiz Ikea'da kuzum sadece 1 kez bezine 2 kez de tuvalete çiş yaptı (maşşallah)
Sonuç 2. Bu solüsyon nerde satılır bilmem. Herhalde medikallerde bulunur. Bitince ben de araştırıcam, merak edenlere bildiririm. Yıllarca işime yarayacağını düşünüyorum bu yöntemin.
Sonuç 3. Bu nasıl aklıma gelmedi benim daha önce. Hay Allah.
Sonuç 4. Ben buldum siz de kullanın derim.
19 Aralık 2008
Mucizeler gerçek...
Pıt pıt pıt..
Bir kere daha..
Kendiliğinden.
İçimde biri.
Bir minik kalp daha.
12 haftalık oldu.
Nasıl da büyüyor.
Kendiliğinden.
Mucizeler var..
Çok çok şükür Allah'ım.
Çok teşekkür ederim.
Bir kere daha..
Kendiliğinden.
İçimde biri.
Bir minik kalp daha.
12 haftalık oldu.
Nasıl da büyüyor.
Kendiliğinden.
Mucizeler var..
Çok çok şükür Allah'ım.
Çok teşekkür ederim.
Büyüyorsun..
Bebeğim..
Bunları not düşmek için yazıyorum.
Yakında 21 ayın bitecek.
Maşallah sana kızım.
İleride bilesin diye söylüyorum..
Çok sevecen, çok akıllı, çok kavrayışlı bir bebeksin.
Çok sevecen, çok akıllı, çok kavrayışlı bir bebeksin.
Altına çiş kaçırınca "annecim kızma" diyorsun
Sabahları ben ayakkabımı giyerken "annecim gidiyor musun" diyorsun
Uyanınca rüyanda beni gördüğünü söylüyorsun
Boynuma sarılıp sırtımı tıpışlıyorsun
Ne yaparsam aynını istiyorsun.
Makyaj yaparken görürsen "makyaj istiyom" diyorsun, fırçayı alıp tüm yüzünü fırçalıyorsun
Biri hapşırınca "çokyaşa" diyorsun
Biri birşey verince "teşekküy" ediyorsun
Tüm isteklerini kendin belirliyorsun
Herşeyi biliyor, anlıyor, istiyor ya da istemiyorsun
Son günlerde mızıldanma ağlanma huysuzlanmalarını da yeni çıkacak dişlere bağlıyorum.
Kitap okumayı, televizyon izlemeyi seviyorsun
Ayçoşla Bedümü çok seviyorsun
Halana Gazme diyorsun
Anneannenin uydurma masallarına bayılıyorsun (bu gece seni uyutmaya çalışırken isteğin üzerine "Claya masalı" uydurmak zorunda kaldım, bari Heidi'yi okuyayım bir ara)
Babandan bişey isteyeceğin zaman mutlaka babacıııım diye gidiyorsun yanına
Oturağının adı Büdü. Ayçoşla koydunuz bu ismi. Her sabah ona da günaydın diyorsun. İşine geldi mi Büdü'ye gelmedi mi yere çiş yapıyorsun
Telefonla konuşmayı çok seviyorsun.
Büyüyorsun bebeğim, bizi de büyütüyorsun.
Seni çok seviyoruz.
13 Aralık 2008
5 Aralık 2008
Tatil?
Tatil...
Nasıl birşeydi unuttum... Şööööyle "malak" gibi yatmak, güneşlenmek, hiçbişiy yapmamak ve aaaa akşam oldu diye şaşırmak, denize girip ayyy soğukmuş diye bağırmak, saçım daha yeni kurudu giremem diye kapris yapmak, aslında şöyle sakin bir plajda tüm gün yiyip içip yatmak yatmak geliyor benim aklıma tatil diyince.
Bu dediklerimi sanırım birkaaaaçççç yıl daha yapamıycam.
Şimdilik, kızımsız (altını çiziyorum) beş gün, ondan çook uzaklarda, özleyerek, buzz gibi havada, sevgilimle başbaşa Amsterdam sokaklarında yürümek, arada Damlaa diye sayıklayıp telefonda konuşmak, romantik son tatilimizi yapıcaz diye işte böyle bindik bir alamete şeklinde kocişle başbaşa gitmek de olabilir. Napalım, idare edicez.
E o zaman biz bayramda yokuz cicim.
Nasıl birşeydi unuttum... Şööööyle "malak" gibi yatmak, güneşlenmek, hiçbişiy yapmamak ve aaaa akşam oldu diye şaşırmak, denize girip ayyy soğukmuş diye bağırmak, saçım daha yeni kurudu giremem diye kapris yapmak, aslında şöyle sakin bir plajda tüm gün yiyip içip yatmak yatmak geliyor benim aklıma tatil diyince.
Bu dediklerimi sanırım birkaaaaçççç yıl daha yapamıycam.
Şimdilik, kızımsız (altını çiziyorum) beş gün, ondan çook uzaklarda, özleyerek, buzz gibi havada, sevgilimle başbaşa Amsterdam sokaklarında yürümek, arada Damlaa diye sayıklayıp telefonda konuşmak, romantik son tatilimizi yapıcaz diye işte böyle bindik bir alamete şeklinde kocişle başbaşa gitmek de olabilir. Napalım, idare edicez.
E o zaman biz bayramda yokuz cicim.
4 Aralık 2008
Hollanda konso.losluğundaki kadın
Bazı insanlar vardır ya kraldan çok kralcı... Bu kadın işte o kadındı.
Paramı ödemişim, elimde devlet memuru olduğumu gösteren belgelerim, kimliğim, imzalı taahhüdüm, tur şirketinden aldığım kapı gibi rezervasyon bilgilerim.
Konsolosl.uktaki kadın, bu belgeyi kabul etmiyorum dedi.
Biraz salak buldum kendisini.
Zira, internetten yaptığım (ve sonra iptal edeceğim) rezervasyonlarla gitsem kabul edecek ama benim bizzat parasını bile ödediğimi gösteren belgeleri kabul etmiyor.
Tur şirketindeki ayrıca salak adam kabul ederler diyor.
Konsol.osluktaki kadın etmiyor.
Kardeşim hala ederler diyorsun ama kadın bizim vize başvurusunu reddetti sen hala kabul ederler bu belgeleri diyorsun.
Bize sinir harbi yaşatıyorsun.
Bak dört gün kaldı gitmeye benim bavul hazırlamama bile yetmez hala belli değil vize işi.
Seyahat öncesi heyecanlanıp plan yapacak vaktim bile kalmadı.
Ulan sanki matah bir yer gidip de satın mı alıcam. Gül gibi ülkemi, bebeğimi ailemi burda bırakıp oraya mı yerleşicem.
Benden iyi enayi mi bulucaksınız vize vericek.
Seneye var ya seneye, bir alayım yeşil pasaportumu (inşallah)
O Holla.nda konso.losluğuna vize başvurusu için randevu alıp, sıram gelince de pasaportu gidip o kadının gözüne sokmazsam. Hani fakir ama gururlu bir genç kadın vardı reddettiğin, işte artık vizesiz giriyorum senin ülkene demezsem.
Az kaldı. Bir yıl.
Hele şu vizeyi de bir alalım da inşallah. Bak bugün son gün artık ya çıkmıştır ya çıkmamıştır. Bu ne gergin bir bekleyiş Allah'ım.
Şu vize işi bir belli olsun. Sonra çok iyi haberlerim var zira.
EDIT: Vizemizi aldık ama yine de bana hayal kurucak plan yapıcak ve valiz yapıcak zaman kalmadı.
Paramı ödemişim, elimde devlet memuru olduğumu gösteren belgelerim, kimliğim, imzalı taahhüdüm, tur şirketinden aldığım kapı gibi rezervasyon bilgilerim.
Konsolosl.uktaki kadın, bu belgeyi kabul etmiyorum dedi.
Biraz salak buldum kendisini.
Zira, internetten yaptığım (ve sonra iptal edeceğim) rezervasyonlarla gitsem kabul edecek ama benim bizzat parasını bile ödediğimi gösteren belgeleri kabul etmiyor.
Tur şirketindeki ayrıca salak adam kabul ederler diyor.
Konsol.osluktaki kadın etmiyor.
Kardeşim hala ederler diyorsun ama kadın bizim vize başvurusunu reddetti sen hala kabul ederler bu belgeleri diyorsun.
Bize sinir harbi yaşatıyorsun.
Bak dört gün kaldı gitmeye benim bavul hazırlamama bile yetmez hala belli değil vize işi.
Seyahat öncesi heyecanlanıp plan yapacak vaktim bile kalmadı.
Ulan sanki matah bir yer gidip de satın mı alıcam. Gül gibi ülkemi, bebeğimi ailemi burda bırakıp oraya mı yerleşicem.
Benden iyi enayi mi bulucaksınız vize vericek.
Seneye var ya seneye, bir alayım yeşil pasaportumu (inşallah)
O Holla.nda konso.losluğuna vize başvurusu için randevu alıp, sıram gelince de pasaportu gidip o kadının gözüne sokmazsam. Hani fakir ama gururlu bir genç kadın vardı reddettiğin, işte artık vizesiz giriyorum senin ülkene demezsem.
Az kaldı. Bir yıl.
Hele şu vizeyi de bir alalım da inşallah. Bak bugün son gün artık ya çıkmıştır ya çıkmamıştır. Bu ne gergin bir bekleyiş Allah'ım.
Şu vize işi bir belli olsun. Sonra çok iyi haberlerim var zira.
EDIT: Vizemizi aldık ama yine de bana hayal kurucak plan yapıcak ve valiz yapıcak zaman kalmadı.
1 Aralık 2008
Kafam karışık
Bu yorgunluk beni mahveden. Ben mi böyleyim, ben mi bezgin, yorgun, mutsuzum hep?
Çalışma arkadaşlarım arasında hiç mutlu kimse yok.. Hiç, eve gidiyorum, hayatın tadını çıkarıyorum, televizyon izliyorum, eğleniyorum, sinemaya gidiyorum diyen yok. Bugün bir arkadaşımın annesi, Esra çok çabuk yoruluyor, bir sorun var bu işte dedi. Biz dördümüz bir ağızdan, biz deee demişiz.
Burda bir sorun var.
Hayattan beklentisi olmayan insanlarla, hayattan beklentim olmadan yaşayıp gidiyorum. Günler bana birşey getirmiyor. Günler beni alıp götürüyor, hızlıca, yorgunca, çabucak. Günler geçiyor. Bebeğim büyüyor. Ben farkedemiyorum. Çünkü karamsarlık gözlerimin önünde gri bir perde yaptı, aralayamıyorum.
Arada sırada güç bela edindiğim yaşam enerjimi idame ettiremiyorum. Yorgunum, bitkinim, mutsuzum diye söylenip durduğum kötü şeyler evrende asılı kalıyor, dönüp dolaşıp bana geri geliyor, evrenden yüzüme çarpıp beni sendeletiyor. Sürekli sendeleye sendeleye gezmekten yoruldum, belim ağrıdı.
Uykularımdan oldum, gece boyunca defalarca uyanıyorum. Sağdan sola dönüp geri uyuyorum. Bazen uyuyamıyorum. Geri sağa geri sola geri sağa geri sola dönüyorum. Sabah oluyor.
Aşırı yiyorum kilo alıyorum ama çare olmuyor.
Minör depresyon tanısı koyabilirim kendime biraz zorlarsam.
Bundan on altı yıl önce birisi bana sende negatif bir enerji var demişti. Bu on altı yıl boyunca bundan kurtulmaya çalıştım başaramadım. Ama geçen hafta nedenini buldum bu negatif enerjinin. Ben çünkü içimi dışıma döküyorum. Bazen az mutlu bazen sakin bazen enerjisi az olsam da bunu hemen dışarı kusup yansıtıyorum. Böylece içimdeki dalgalanmalardan dışım da dalgalanıyor.
Bundan tam on dört yıl önce hala çok sevdiğim bir arkadaşım ruhum fırtınaya yakalandı çalkalanıyor demişti. Ne zaman durulacak demiştim. Bilmemişti. Benim de çalkalanıyor. Ne zaman durulacak diye, bundan tam dokuz yıl önce, gerçekten depresyondayken çare mi ki diye gittiğim bir psikiyatriste sormuştum. O da 35 yaşında durulursun demişti. Niye demiştim. Oğlak burçları 35 yaşına kadar çalkalanırmış. Psikiyatrist de oğlak burcuymuş. Ben seni hasta olarak kabul edemem çünkü eğer bir doktorun olursa kendini hasta sanırsın iyileşemezsin demişti.
Ben de kendimi iyileştirecek enerjinin içimde saklı olduğunu biliyordum aslında. Nasıl açığa çıkaracağımı bilmiyordum sadece. Bu yüzden meditasyon yapmaya başlamıştım.
ÇOK İŞE YARAMIŞTI. Hayatımda attığım en önemli adımdı. (Şimdi yapamıyorum neden?) Geçmişti. Yine ben olmuştum. Pozitif olmuştum. Güçlü olmuştum. Güzelleşmiştim. Kendime güvenim geri gelmişti.
Şimdi yapamıyorum. O zaman 24 yaşındaydım. Şimdi yaşlandım mı?
Ben haksızlıklardan korkarım çok. Babam hasta olunca çok büyük bir haksızlığa uğradığımı düşündüm (hayat neden adil olsun ki?). Asıl haksızlığı ben yapıyordum aslında çünkü gerçekte haksızlığa uğrayan babamın ta kendisiydi. Hastalığını bile söylemedik ona. Peki asıl o hasta olup asıl o gencecik yaşta öldüyse, ben neden hala haksızlığa uğradığımı ve babamın niye erkenden öldüğünü anlamadığımı sorup duruyorum kendi kendime? Babam öldüğünden beri düzelemedim ben. Kötü şeyler benim başıma gelmemişti o güne kadar. Galata köprüsünden son geçişinde, hani yine bayramdı ya baba, bir daha buraları görebilecek miyim diye sorduğunda, tabii ki, buraya gelip balık tutacağız iyileşince demiştik ya, asıl sana yaptığımız haksızlıktı işte, biz biliyorduk senin muhtemelen bir daha hiç balık tutamayacağını. İki yıl mı oldu baba, ne çabuk geçti di mi, bak Damla içimdeydi, şimdi kocaman oldu, yakında abla olacak, oradan bizi görüyor musun baba?
Hayat neden bence haksızlıklarla dolu? (Kimse, herşeyin var, nankörlük etme demesin, evet ÇOK ŞÜKÜR herşeyim var, sağlığım, ailem, güzel bir işim, maaşım... Evet var çok şükür. Ne yapayım, hormonlarım izin vermiyor belki de içimdeki negatif enerji izin vermiyor, ah ne hoş laylay lom evim işim ailem ne mutluyum diyemiyorum). Kimse sinirlenmesin lütfen artık.. Hep başkaları sinirli. Hep başkaları kızıyor bana, yaptıklarıma ya da yapamadıklarıma. Annem, kocam, arkadaşlarım. Herkes kızıyor.
Hiç tam sevdiğim insan yok arkadaşlarım dediklerim arasında.. Bu da mı benden? Bakıyorum da, tam birini tam seviyorken, bir bakıyorum, o beni tam sevmiyor! Oysa benim de ihtiyacım var, ben seni ne yaparsan yap seviyorum, enerjini de boşver, kabullenme böyle birşey işte diyen yok. Gel boşver asma suratını hepsi geçer diyen. Herkes, suratını asman bitince gel bana, mutlu gel, böyle üzgün gelme diyor. Bir Gamze bir de Taschi bana katlanırdı her halimle sanırım, biri bin biri üçbin kilometre uzakta. Benim bana her halimle katlanabilecek dostlara ihtiyacım var, yoksa hallerimi üzerimden atıp geri gelemiyorum. Ben artık mutlu olamıyorum. Haftanın beş günü enerjim dipte, iki günü bile güler yüzlü olamıyorum. Güler yüz. Gülümseyemiyorum. Hiç kimseye. Hiç birine. Aynaya da. Makyaj yapamıyorum. Üstümü doğru dürüst giyemiyorum. Fatoş, nerdesin, bu Amerika ne kadar uzak, gel bana gülümsemeyi hatırlat. Senin de baban hastaydı, ama sen benim mutsuz görünmeye hakkım yok, benim kendi sorunum bu deyip yine gülümserdin bize. Fatoş ben babam öldüğünden beri hiç gülümsemedim biliyor musun? Ama ağlıyorum hemen hemen her gün. Fatoş beni duyabilsen keşke.
Ben gülümsemeyi unuttum.
Çalışma arkadaşlarım arasında hiç mutlu kimse yok.. Hiç, eve gidiyorum, hayatın tadını çıkarıyorum, televizyon izliyorum, eğleniyorum, sinemaya gidiyorum diyen yok. Bugün bir arkadaşımın annesi, Esra çok çabuk yoruluyor, bir sorun var bu işte dedi. Biz dördümüz bir ağızdan, biz deee demişiz.
Burda bir sorun var.
Hayattan beklentisi olmayan insanlarla, hayattan beklentim olmadan yaşayıp gidiyorum. Günler bana birşey getirmiyor. Günler beni alıp götürüyor, hızlıca, yorgunca, çabucak. Günler geçiyor. Bebeğim büyüyor. Ben farkedemiyorum. Çünkü karamsarlık gözlerimin önünde gri bir perde yaptı, aralayamıyorum.
Arada sırada güç bela edindiğim yaşam enerjimi idame ettiremiyorum. Yorgunum, bitkinim, mutsuzum diye söylenip durduğum kötü şeyler evrende asılı kalıyor, dönüp dolaşıp bana geri geliyor, evrenden yüzüme çarpıp beni sendeletiyor. Sürekli sendeleye sendeleye gezmekten yoruldum, belim ağrıdı.
Uykularımdan oldum, gece boyunca defalarca uyanıyorum. Sağdan sola dönüp geri uyuyorum. Bazen uyuyamıyorum. Geri sağa geri sola geri sağa geri sola dönüyorum. Sabah oluyor.
Aşırı yiyorum kilo alıyorum ama çare olmuyor.
Minör depresyon tanısı koyabilirim kendime biraz zorlarsam.
Bundan on altı yıl önce birisi bana sende negatif bir enerji var demişti. Bu on altı yıl boyunca bundan kurtulmaya çalıştım başaramadım. Ama geçen hafta nedenini buldum bu negatif enerjinin. Ben çünkü içimi dışıma döküyorum. Bazen az mutlu bazen sakin bazen enerjisi az olsam da bunu hemen dışarı kusup yansıtıyorum. Böylece içimdeki dalgalanmalardan dışım da dalgalanıyor.
Bundan tam on dört yıl önce hala çok sevdiğim bir arkadaşım ruhum fırtınaya yakalandı çalkalanıyor demişti. Ne zaman durulacak demiştim. Bilmemişti. Benim de çalkalanıyor. Ne zaman durulacak diye, bundan tam dokuz yıl önce, gerçekten depresyondayken çare mi ki diye gittiğim bir psikiyatriste sormuştum. O da 35 yaşında durulursun demişti. Niye demiştim. Oğlak burçları 35 yaşına kadar çalkalanırmış. Psikiyatrist de oğlak burcuymuş. Ben seni hasta olarak kabul edemem çünkü eğer bir doktorun olursa kendini hasta sanırsın iyileşemezsin demişti.
Ben de kendimi iyileştirecek enerjinin içimde saklı olduğunu biliyordum aslında. Nasıl açığa çıkaracağımı bilmiyordum sadece. Bu yüzden meditasyon yapmaya başlamıştım.
ÇOK İŞE YARAMIŞTI. Hayatımda attığım en önemli adımdı. (Şimdi yapamıyorum neden?) Geçmişti. Yine ben olmuştum. Pozitif olmuştum. Güçlü olmuştum. Güzelleşmiştim. Kendime güvenim geri gelmişti.
Şimdi yapamıyorum. O zaman 24 yaşındaydım. Şimdi yaşlandım mı?
Ben haksızlıklardan korkarım çok. Babam hasta olunca çok büyük bir haksızlığa uğradığımı düşündüm (hayat neden adil olsun ki?). Asıl haksızlığı ben yapıyordum aslında çünkü gerçekte haksızlığa uğrayan babamın ta kendisiydi. Hastalığını bile söylemedik ona. Peki asıl o hasta olup asıl o gencecik yaşta öldüyse, ben neden hala haksızlığa uğradığımı ve babamın niye erkenden öldüğünü anlamadığımı sorup duruyorum kendi kendime? Babam öldüğünden beri düzelemedim ben. Kötü şeyler benim başıma gelmemişti o güne kadar. Galata köprüsünden son geçişinde, hani yine bayramdı ya baba, bir daha buraları görebilecek miyim diye sorduğunda, tabii ki, buraya gelip balık tutacağız iyileşince demiştik ya, asıl sana yaptığımız haksızlıktı işte, biz biliyorduk senin muhtemelen bir daha hiç balık tutamayacağını. İki yıl mı oldu baba, ne çabuk geçti di mi, bak Damla içimdeydi, şimdi kocaman oldu, yakında abla olacak, oradan bizi görüyor musun baba?
Hayat neden bence haksızlıklarla dolu? (Kimse, herşeyin var, nankörlük etme demesin, evet ÇOK ŞÜKÜR herşeyim var, sağlığım, ailem, güzel bir işim, maaşım... Evet var çok şükür. Ne yapayım, hormonlarım izin vermiyor belki de içimdeki negatif enerji izin vermiyor, ah ne hoş laylay lom evim işim ailem ne mutluyum diyemiyorum). Kimse sinirlenmesin lütfen artık.. Hep başkaları sinirli. Hep başkaları kızıyor bana, yaptıklarıma ya da yapamadıklarıma. Annem, kocam, arkadaşlarım. Herkes kızıyor.
Hiç tam sevdiğim insan yok arkadaşlarım dediklerim arasında.. Bu da mı benden? Bakıyorum da, tam birini tam seviyorken, bir bakıyorum, o beni tam sevmiyor! Oysa benim de ihtiyacım var, ben seni ne yaparsan yap seviyorum, enerjini de boşver, kabullenme böyle birşey işte diyen yok. Gel boşver asma suratını hepsi geçer diyen. Herkes, suratını asman bitince gel bana, mutlu gel, böyle üzgün gelme diyor. Bir Gamze bir de Taschi bana katlanırdı her halimle sanırım, biri bin biri üçbin kilometre uzakta. Benim bana her halimle katlanabilecek dostlara ihtiyacım var, yoksa hallerimi üzerimden atıp geri gelemiyorum. Ben artık mutlu olamıyorum. Haftanın beş günü enerjim dipte, iki günü bile güler yüzlü olamıyorum. Güler yüz. Gülümseyemiyorum. Hiç kimseye. Hiç birine. Aynaya da. Makyaj yapamıyorum. Üstümü doğru dürüst giyemiyorum. Fatoş, nerdesin, bu Amerika ne kadar uzak, gel bana gülümsemeyi hatırlat. Senin de baban hastaydı, ama sen benim mutsuz görünmeye hakkım yok, benim kendi sorunum bu deyip yine gülümserdin bize. Fatoş ben babam öldüğünden beri hiç gülümsemedim biliyor musun? Ama ağlıyorum hemen hemen her gün. Fatoş beni duyabilsen keşke.
Ben gülümsemeyi unuttum.
Bakıcılarla ilgili açıklama
Benim daha önce hiç bakıcı deneyimim olmadı (şükür)
Hastaneden uzmanlarım Yasemin abla ve Esra abla'nın ve çalışma arkadaşım Fatma'nın bakıcılarıyla olan deneyimlerini dinlemiş ve anlatmıştım.
Hastaneden uzmanlarım Yasemin abla ve Esra abla'nın ve çalışma arkadaşım Fatma'nın bakıcılarıyla olan deneyimlerini dinlemiş ve anlatmıştım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)